"Deniz kenarındaki kulübesinde şifalı ilaçlar arayan, taşlar biriktiren, şemsiyesinin altında rengarenk kumaşlara sarınmış, adalara ve güneşe doğru hayal kuran, esrik bir pagan kadını."
Karşınızda Yasemin Mori...
S: Deli Bando sizin için ne ifade ediyor?
Y.M.: Deliliğin ve aşkın barındırdığı tüm o taşkın duygulara en zarif biçimde ses vermeye çalıştık. Baştan sona akışkan, dinleme konforunun yüksek olduğu, renkli bir albüm yaptığımızı düşünüyorum. Hayvanlar albümüne nazaran Deli Bando'nun dinleme keyfinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
S: Kayıt sürecini öğrenebilir miyiz?
Y.M.: Kayıt düzenlemeler ve besteler neredeyse eş zamanlı yapıldı. Bilgisayar başında yapılan düzenlemeler üzerine yapılan akustik kayıtlar neticesinde son hallerini aldılar. Öncelikle bütün albümün akustik olmasını istedik. Bu, albümün genel sesinin ve ifadesinin çerçevesini belirledi, iyi ekipmanlar, iyi kayıt, iyi müzisyenler ve iyi düzenlemeler bir araya geldiğinde duymak İstediğimize çok yakın bir sonuç elde ettik.
Yasemin Mori, tüm sözleri kendisine ait on şarkının düzenlemelerini Korhan Futacı ve Barlas Tan Özemek birlikte yaptı. Hakan Çimenot, Ediz Hafızoğlu, Özün Usta gibi çok değerli müzisyenlerin eşlik ettiği Bando’ya Boğaziçi Caz Korosu da eşlik ediyor.
S: Sizi kayıt sürecinde en çok zorlayan parça hangisi oldu ve neden?
Y.M.: Kesinlikle Üzerimde Kehanetin. Bu parça üzerinde ilk çalışmaya başladığımız parçaydı. Aramızdaki ortak dili belirleyene kadar beş ayrı versiyonu yapıldı.
S: Hangi stüdyolarda kayıt yapıp, kimlerle çalışmayı tercih ettiniz?
Y.M.: Albümün neredeyse tamamı Atölye'de kaydedildi. Mekanın bize alt oluşu zaman sınırlanması olmaksızın özgürce deneyler yapmamıza imkan verdi. Oradaki tüm kayıtları Korhan ve Barlas birlikte yaptılar, davul ve koro kayıtlarında Berk Kula da ekibe dahil oldu. Koro ve bir parçanın vokal kaydı Serhat Ersöz'le beraber onun stüdyosunda yapıldı.
S: Nasıl bir teknik ekipman kullanıldı? Tonlamalarda, mix ve mastering'de nelere dikkat edildi?
Y.M.: Atölye kayıtlarında Joe Meek 2 chl. preamp. İngiliz el yapımı 4 chl. preamp. RME Fireface 800 ses kartı ve Pc kullandık, Bir dolu iyi mikrofon da tabii. Mix ve mastering işini ise olduğu gibi sevgili dostumuz Mike Nielsen üstlendi. Projeyi Mike'a teslim etme den önce ulaşmak isteğimiz sound'a yakın kabaca bir mix yapmıştık. Kafamızdakini Mike'a anlatmamızda bu premixlerin faydası oldu. Ve nihayetinde Mike harika bir iş çıkardı.
S: Bu albümü bir insana benzetirseniz, sizce nasıl biri olurdu?
Y.M.: Deniz kenarındaki kulübesinde şifalı ilaçlar arayan, taşlar biriktiren, şemsiyesinin altında rengarenk kumaşlara sarınmış, adalara ve güneşe doğru hayal kuran, esrik bir pagan kadını
S: Yaptığınız müzikle ilgili iç çatışmalarınız oluyor mu zaman zaman? Oluyorsa nedir bunlar?
Y.M: İnsanın kendini geliştirmesi, kendinden daha fazlasını beklemesi çok doğal, sanat çok uzun bir yol. Yapılan her işten eleştirel olumlu / olumsuz bir çok bilgiyle ve yeni farkındalıklarla dönüyorsunuz, ilerliyorsunuz. Tabi ki zaman zaman insan iç çatışmalar yaşıyor ama bence önemli olan çok fazla çatışmadan, o en içteki sesi duyup dinlemek ve ona itaat etmek.
S: Bu piyasada en çok rahatsız olduğunuz şeyler neler? Sektörel sıkıntıların başında sizce neler geliyor?
Y.M.: İyi müzik konusunda kesinlikle sektörel bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Müzik çok eski ve doğru şekillerde yapıldığında spiritüel açıdan insanı zenginleştiren, iyileştiren bir olgu. Bu işi layığıyla yapan insanlar, bu işi sadece para kazanmak amaçlı gören kimseler tarafından piyasadan uzaklaştırılıyor, geriye çer çöp, uydurma sözler ve müzik kulağı biraz olsun gelişmiş bir insanın kesinlikle duymaya tahammül edemeyeceği sesler kalıyor. Ben insanlara ve yaptığım işin benzersiz / iyi olmasına inanıyorum.
S: Ülkemizde her karşı duruş, şüpheyle karşılanıyor, herhangi bir muhalif duruş hemen samimiyetsiz olmakla suçlanıyor. Kendinizi nasıl bir konumda görüyorsunuz? Meseleleri olan bir müzisyen olarak, insanlara aslında tam olarak neyi vermek, ne anlatmak istiyorsunuz?
Y.M.: Muhalif olmak gibi özel bir çabam yok.
Ben sadece insani olan şeylere, özgürlüğe, doğanın öğretilerine ve kendi algılayışımı ifade etmek konusunda fazla hassas biriyim. Bundan sonra yapmak istediğim tek şey insanları kah dinlendirici, kah kışkırtıcı ama hepi topu müzikal şölenle eğlendirmek. Bir an olsun onları günlük hayat dertlerinden sıyırıp başka bir dünyaya taşımak, gelmişimizden, geçmişimizden insanlıkla ilgili hikayeler anlatmak, coşku ve sevgiyi yeniden hissettirebilmek
S: En büyük korkularınız ya da çekinceleriniz nedir kariyerinizle ilgili? Anlaşılmamak, sevilmemek sizi korkutur mu? Yoksa aşırı popüler olup, herkesin sevdiği bir insana dönüşmek mi?
Y.M.: Kariyerimle ilgili pek bir korku yaşadığım söylenemez. Keyfini çıkararak gittiğim güzel ve upuzun bir yol önümde. Bu aralar işin video kısmıyla ilgili daha fazla çalıştığım ve düşündüğüm bir zaman. Bunun dışında, basitleşmek, iyi şarkılar yazmak, yolu kendim ve dinleyicim için zevkli hale getirmek dışında pek bir şey düşünmüyorum.
S: Şimdiye kadar müzikle ya da sektörle ilgili en çok canınızı ne acıttı? Hiç bırakmayı, çekip gitmeyi düşündünüz mü?
Y.M.: Emperyalist düzenin bütün etkileri müzik piyasasında da kendini gösteriyor. İstemeden de olsa insanlar kendilerinden sırf bir orta yol bulabilmek adına o kadar çok ödün vermeye alışmışlar ki, gerçekten özden ve içten gelen hiç bir güdü kalmamış, bu beni en çok zorlayan şeylerden biri oldu.
S: Yasemin Mori üzüldüğünde, kendini nasıl iyileştirir?
Y.M.: Yaşadığım olumlu, güzel şeylere kafamda geri dönerek, sevdiğim insanları düşünerek. Bu yüzden insanın olumlu hafızasını güçlendirmesi ve oraya sürekli yeni güzel anılar kaydetmesi gerekli.
Sound Dergisi / Ekim 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder