Sanatın tek amacının aslında farkındalık yaratmak olduğunu söyleyen Yasemin Mori: Tek istediğim şey, şehirdeki insanların birbirlerini görmesi ve bir şeyler paylaşmaları ve para dışında herhangi bir şey düşünmeleri
2008’de çıkardığı ‘’Hayvanlar’’ albümü ve albümden çıkan sıra dışı ilk videosu ‘Aslında Bir Konu Var’ ile tanıdığımız Yasemin Mori, 2012’de çıkardığı ‘Deli Bando’ albümünün ‘Hayvanlar’a kıyasla dinleme keyfinin daha yüksek olduğunu düşünüyor. Aslında küçük bir kitle 2005’te ‘Kings of Convenience’ konserinde ‘’I’d Rather Dance With You’’ şarkısıyla birlikte sahneye fırlayıp dans etmeye başlamasıyla tanınan Yasemin Mori’yle kırmızı kurnaz tilkiden Ankara’ya yolculuk yaptık, Venüs’te uyandık, Galata Köprüsü’nde kendimize geldik.
»‘Kırmızı kurnaz tilki’ vurgusuyla kendine dair bir şey mi anlatıyorsun?
Halil Cibran’ın bir öyküsü var. Hikâyede tilki gölgesine bakıyor ve “bugün koskocaman bir deve yakalayacağım” diyor. Bütün gün çabalıyor, hiçbir şey yakalayamıyor ve akşam saatlerinde tekrar gölgesine bakıyor ve “bugün iyi bir fare yakalamaya bakacağım” diyor. Aslında o hikâyeyle bağlantılı bir şey. İnsanın o hırsı ve aslında olmadığı şeyi kendi kafasında çok büyütüp, kendini büyük zannetmesi ile ilgili bir şey. O dönemde yaşadığım zorlayıcı bir deneyimin ve benden çok şey bekleyen bir insana bir gönderme yapan bir şarkı.
»Biraz kendine referans aslında.
Evet. Ben aslında o olmuştum. Aşka düşerek ondan kurtulmanın hikâyesi. Sıfırlanmak gibi, tekrar ayaklarının yere basması. Seni düşürüyor ve düştüğü yerden çıkarıyor. Sonra da “seni gidi kurnaz tilki” diyerek dalga geçiyorsun.
»Üniversitenin sonuna kadar Ankara’daydın. Ankara-İstanbul kıyaslaması hep konuşulur. Sen nasıl bakıyorsun?
Beyoğlu’na ilk geldiğimde inanamamıştım. Buraya alışık olanlar kanıksamış durumda ama bu kadar yaşayan bir şehir görmek şaşırtmıştı. 90’ların sonunda farklı bir şey vardı; elektronik dönem, abartılı kıyafetler bir şenlik durumu... Ankara’dan İstanbul’a bakmak şehri gözünde efsaneleştirme durumu yaratıyor. Ankara daha saf bir ortam, hayat daha yavaş. Bozkır etkisi diye bir şey var. Hep büyük alanlar içindesin. İstanbul’da hep birey olmak zorundasın. Alanın daha küçük.
»İstanbul’un büyüsü kaçtı mı gözünde?
İstanbul’u seviyorum. Buradaki mücadeleyi ve şehrin dinamiklerini de. Burası dünyada olmak isteyeceğim yerlerden biri.
»Sanattaki varlığın sadece müzik değil. Grafik tasarımı da okudun. Biraz anlatır mısın resmin sende çağrıştırdıklarını?
Devam ediyorum ama müziği çok daha büyük hissediyorum. Ressam olunca müzik yapamazmışım gibi. Çünkü resim beni yere oturtturuyor. Tekrar nizama sokuyor. Onda da çok uçuyorum gerçi. Her şeyi birbirine katıyorum. Birisi çok daha soyut, diğeri nesnel bir şey. O ikisinin arasındaki iletişimi seviyorum.
»Biliyorum, çok sıkıldın ama bilmeyenler için Mori’nin anlamını bir kez daha anlatır mısın?
Bizimkiler Fatih’te yaşıyorlar yıllarca. Daha sonra Edirne’ye taşınıyorlar. Mori, anneannemin söylediği bir şey. Mori, kız çocuğu demek aslında. Seslenmek için kullanılıyor. Mori bu arada ‘koru’ demek Japonca’da.
»Jim Morrison var bir de.
Üniversite ‘yaseminmorrison’ diye bir email hesabım vardı. Beni çok sürüklerdi. Antik Yunan’dan, kızılderililer, bukelamunlar... O geçişkenlik beni çok etkiliyordu. Her şeye dönüşebilme hissi. O yüzden onu çok sahiplendim. Sonra albüm çıkarırken neden Yasemin Mori olmalısın diye düşündük.
»“Bu şehri kurallarından yıkıp / Özüyle yarın için baştan kuracağım baştan’’ diye bir sözün var ‘Sen Beni Sokaklardan Say’ şarkında. Birçok internet sitesinde “tam da benim kafamdan geçenleri yazmış” temelli birçok yorum okudum. Sen bir şehri kurallarından yıksan nereden başlardın?
Kendimi bir ateşleyici ve fütüristik olarak görüyorum. Ben bu albümü yaparken insanların bilinçlenip, bir şeylere uyanması gerektiğini ve artık “hayır” demesi gerekliliğini düşünüyordum. Şehrin insanları nasıl tükettiğini anlatırken her şeyin yukarısından bir bakış vermek istedim. Kimse bir şey demiyordu çünkü. Bir gün ‘Geronimo’ şarkısını yazdım. Bütün albüm aslında yaşadığımız sürecin bir özeti gibi olabilir. Korhan Futacı’yla çalıştım bu albümde. Onunla karşılaştığımda benle aynı dertleri hisseden ve benden çok daha yetkin bir müzisyenle karşılaştım. Barlas’ın da bize katılmasıyla beraber bir savaşa çıktık gibi hissediyoruz. Bütün albüm süreci boyunca bütün her şeyi yıkalım ve yeni bir şey sunalım diye çalıştık. Tek istediğim şey, şehirdeki insanların birbirlerini görmesi ve birbirleriyle bir şey paylaşmaları ve para dışında herhangi bir şey düşünmeleri.
»Farkındalık yaratmak peşindesin biraz da.
Tabii ki farkındalık yaratılmalı. Belki de sanatın tek amacı bu. Kural yıkmayı seviyorum ve buna karşı bir tutkum var. Toplumsal ve baskıcı herhangi bir durumu yıkmak istiyorum.
»‘Kırmızı kurnaz tilki’ vurgusuyla kendine dair bir şey mi anlatıyorsun?
Halil Cibran’ın bir öyküsü var. Hikâyede tilki gölgesine bakıyor ve “bugün koskocaman bir deve yakalayacağım” diyor. Bütün gün çabalıyor, hiçbir şey yakalayamıyor ve akşam saatlerinde tekrar gölgesine bakıyor ve “bugün iyi bir fare yakalamaya bakacağım” diyor. Aslında o hikâyeyle bağlantılı bir şey. İnsanın o hırsı ve aslında olmadığı şeyi kendi kafasında çok büyütüp, kendini büyük zannetmesi ile ilgili bir şey. O dönemde yaşadığım zorlayıcı bir deneyimin ve benden çok şey bekleyen bir insana bir gönderme yapan bir şarkı.
»Biraz kendine referans aslında.
Evet. Ben aslında o olmuştum. Aşka düşerek ondan kurtulmanın hikâyesi. Sıfırlanmak gibi, tekrar ayaklarının yere basması. Seni düşürüyor ve düştüğü yerden çıkarıyor. Sonra da “seni gidi kurnaz tilki” diyerek dalga geçiyorsun.
»Üniversitenin sonuna kadar Ankara’daydın. Ankara-İstanbul kıyaslaması hep konuşulur. Sen nasıl bakıyorsun?
Beyoğlu’na ilk geldiğimde inanamamıştım. Buraya alışık olanlar kanıksamış durumda ama bu kadar yaşayan bir şehir görmek şaşırtmıştı. 90’ların sonunda farklı bir şey vardı; elektronik dönem, abartılı kıyafetler bir şenlik durumu... Ankara’dan İstanbul’a bakmak şehri gözünde efsaneleştirme durumu yaratıyor. Ankara daha saf bir ortam, hayat daha yavaş. Bozkır etkisi diye bir şey var. Hep büyük alanlar içindesin. İstanbul’da hep birey olmak zorundasın. Alanın daha küçük.
»İstanbul’un büyüsü kaçtı mı gözünde?
İstanbul’u seviyorum. Buradaki mücadeleyi ve şehrin dinamiklerini de. Burası dünyada olmak isteyeceğim yerlerden biri.
»Sanattaki varlığın sadece müzik değil. Grafik tasarımı da okudun. Biraz anlatır mısın resmin sende çağrıştırdıklarını?
Devam ediyorum ama müziği çok daha büyük hissediyorum. Ressam olunca müzik yapamazmışım gibi. Çünkü resim beni yere oturtturuyor. Tekrar nizama sokuyor. Onda da çok uçuyorum gerçi. Her şeyi birbirine katıyorum. Birisi çok daha soyut, diğeri nesnel bir şey. O ikisinin arasındaki iletişimi seviyorum.
»Biliyorum, çok sıkıldın ama bilmeyenler için Mori’nin anlamını bir kez daha anlatır mısın?
Bizimkiler Fatih’te yaşıyorlar yıllarca. Daha sonra Edirne’ye taşınıyorlar. Mori, anneannemin söylediği bir şey. Mori, kız çocuğu demek aslında. Seslenmek için kullanılıyor. Mori bu arada ‘koru’ demek Japonca’da.
»Jim Morrison var bir de.
Üniversite ‘yaseminmorrison’ diye bir email hesabım vardı. Beni çok sürüklerdi. Antik Yunan’dan, kızılderililer, bukelamunlar... O geçişkenlik beni çok etkiliyordu. Her şeye dönüşebilme hissi. O yüzden onu çok sahiplendim. Sonra albüm çıkarırken neden Yasemin Mori olmalısın diye düşündük.
»“Bu şehri kurallarından yıkıp / Özüyle yarın için baştan kuracağım baştan’’ diye bir sözün var ‘Sen Beni Sokaklardan Say’ şarkında. Birçok internet sitesinde “tam da benim kafamdan geçenleri yazmış” temelli birçok yorum okudum. Sen bir şehri kurallarından yıksan nereden başlardın?
Kendimi bir ateşleyici ve fütüristik olarak görüyorum. Ben bu albümü yaparken insanların bilinçlenip, bir şeylere uyanması gerektiğini ve artık “hayır” demesi gerekliliğini düşünüyordum. Şehrin insanları nasıl tükettiğini anlatırken her şeyin yukarısından bir bakış vermek istedim. Kimse bir şey demiyordu çünkü. Bir gün ‘Geronimo’ şarkısını yazdım. Bütün albüm aslında yaşadığımız sürecin bir özeti gibi olabilir. Korhan Futacı’yla çalıştım bu albümde. Onunla karşılaştığımda benle aynı dertleri hisseden ve benden çok daha yetkin bir müzisyenle karşılaştım. Barlas’ın da bize katılmasıyla beraber bir savaşa çıktık gibi hissediyoruz. Bütün albüm süreci boyunca bütün her şeyi yıkalım ve yeni bir şey sunalım diye çalıştık. Tek istediğim şey, şehirdeki insanların birbirlerini görmesi ve birbirleriyle bir şey paylaşmaları ve para dışında herhangi bir şey düşünmeleri.
»Farkındalık yaratmak peşindesin biraz da.
Tabii ki farkındalık yaratılmalı. Belki de sanatın tek amacı bu. Kural yıkmayı seviyorum ve buna karşı bir tutkum var. Toplumsal ve baskıcı herhangi bir durumu yıkmak istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder