24 Temmuz 2009 Cuma

18 Temmuz - Exen Performance Hall

Yasemin Mori exen performance hall olymposYasemin Mori, 18 temmuzda exen performance hall sahnesindeydi.

Konser Fotoğrafları:







Fotoğraflar: Onur Taner devamı için: flickr: Yasemin Mori - Olympos Exen Performance Hall - 18.7.09

5 Temmuz 2009 Pazar

Exen performance hall


Yasemin Mori 18 temmuzda Olimpos'un yeni mekanı Exen performance hall sahnesinde olacak

18 Temmuz Cumartesi - 22.00
Antalya - Olympos
Exen performance hall
Kilise yakası mevkii no:116 Yazır köyü - Kumluca Antalya
Biletler: 20 TL (Kapıdan ve Biletix'ten edinilebilir.)

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Müziğin Ayrık Otu


O, ilk albümü “Hayvanlar”la sağlam bir hayran kitlesi yarattı. Farklı duruşuyla da müzik dünyasında kendine güçlü bir yer edinmeye hazır görünüyor. Şu sıralar ikinci albümü üzerinde çalışan Yasemin Mori, müziği, hayata bakışı, planları ve hayallerini Elle dergisine anlattı.






Işıklar altındaki Yasemin Mori’yle gerçek Yasemin arasında fark var mı?
- Vurgulamak istediğim bir algılayış ve yaşam biçimi var, her iki Yasemin olarak da bunu anlatmanın peşindeyim. Tabii sahne bambaşka, orada kendimden geçiyorum. İçinde bulunduğumuz düzenden, bu hepimizi yoran madde, ego üzerine kurulmuş olan sistemden çıkmak mümkün. Sahneden bunun fişeğini yolluyorum ve gerçek bir kopuş yaşıyorum. İçimizde bu evrene dair her şey var. Bunları bulmak meselesine yoğunlaşmak, inanılmaz bir deneyim.

Sevmediğiniz yönleriniz neler?
- Bazen bazı şeylere fazla takık kalırım. Kendimi yoran bir insanım.

İlk albüm çıkalı epey oldu. Sizi sadece konserlerde görüyoruz. Bilinçli olarak mı uzak duruyorsunuz?
- Uzak duruyorum çünkü başka türlüsü aklıma gelmiyor. Kendi alanımın olması, boş işlerle uğraşmadan esas amacıma yönelmek daha faydalı gözüküyor.

KIVIRCIK SAÇLIYIZ DİYE BENİ NİL’E BENZETTİLER

Nerede çalışıyorsunuz?
- Müzisyen arkadaşlarımızla bir araya geldiğimiz özel bir mekân var. Hayatımın en ağır, en sarsıcı deneyimlerini yaşadığım yer diyebilirim. Müziğin ne demek olduğunu anlamamda bana büyük katkısı oldu.

Dinlemekten zevk aldıklarınız?
- Örneğin Bülent Ortaçgil. Tavrından taviz vermeden hep istediğini yapmış olması insanın içini açıyor. Freddie Mercury, cinsler üstü bir müzisyen. Björk’ü de beğenirim, kendine özel bir yol açmış. Patti Smith var yine kadınlardan. Müzik, hayatımda her zaman çok büyük bir alanı doldurdu. Dinlediğim müzikler çok geniş bir yelpazede, dünyanın en garip uçlarından, her kültürden, her coğrafyadan şeyler. Müziğin sizi nerede nasıl bulup vuracağını hiç bilemiyorsunuz.

Sizi bir ara Nil Karaibrahimgil’le karşılaştırıyorlardı...
- Herkes herkesi bir şeylerle karşılaştırıyor. Bana biraz sığ geliyor o bakış açısı. İkimiz de kıvırcık saçlıyız, ikimiz de iyi görüntü veriyoruz gibi şeylerden dolayı çıktığını düşünüyorum bunun. Yoksa müzikal yaklaşımımız, tavrımız, yolumuz aynı değil. Her şey zamanla anlaşılır. Benim kendimi göstermem için de, insanların anlamaları için de zamana ihtiyaç var.

TROMPET ÇALMAYI ÖĞRENİYORUM

Yeni albüm ne durumda?
- Çok heyecanlıyım ikinci albümle ilgili. Bulmuş olduğum bir yol, daha da çoğalarak, genişleyerek önümde belirmeye başladı. Dolu hissediyorum kendimi.

Çıkış zamanı, adı, konsepti peki?
- Yok, bunların hiçbiri belli değil esasen. Ama çok heyecanlıyım.

Albüm dışında neler var?
- Konserler. Bir de şarkılarıma video çekiyorum, yakın zamanda bunları paylaşacağım.

Müzik yapmak istediğinizi ne zaman anladınız?
- Ben küçükken babam sürekli klasik müzik dinliyordu ve beni Carmina Bruna’nın çok acayip bir eseriyle tanıştırmıştı: O Fortuna! İnsanı çok fena yapan, şoke edici bir eserdir, sözleri de iliklerinize işler. Atatürk Kültür Merkezi korosunun sınavlarında o şarkıyı söylemeye çalışmıştım çocuk aklımla. Her seferinde felaket duygulanıyordum. Müzik diye bir şey var ve biz bunun içinde kendimize yol bulabiliriz. Sonsuz bir şey. Bir de matematik var böyle herhalde sonsuza açılan.

İNSANLAR, APTAL UNUTKAN VE VEFASIZ

İnsanları seviyor musunuz...
- Seviyorum elbette. Gerçek insanı. İnsan olma niyetini kaybetmemiş olanı. “İnsan ne demek?” herkes sorsun kendine, değil mi? İnsanlık boyutuna bakınca ise insanlığın çok büyük bir kısmının yitimini görüyorum. Canavarlaşmış ve çok zayıf bir yaratık. Sadece egosundan ve yaratmış olduğu ‘mikrodünya’dan haberdar: “Merhaba insanlar!” Aptal, unutkan ve vefasız.

Doğayı anlıyorsunuz...
- Doğadan geldik. O olmadan insan nereden var, anlamıyorum ki! İnsanlar yaşadıkları yeri ve hali cehenneme çevirmeye bayılıyorlar. Çünkü kolay. Biz bu dünyaya doğduysak, evrenle birleşmek için ayağımıza gelen bu fırsatı neden tepiyoruz?
Her şey zaten insanın içinde. Tek bir ağaca bakarak var oluşun anlamını keşfedebiliyorsak, bir yoğunlaşma anında görülmeyeni görüp akışı hissedebiliyorsak, denizleri, okyanusları, balıkları görmeden bile algılayabiliyorsak, hayat mucizeler ve olasılıklarla doluysa... Bir yere gideceksen yok etmeden, var ederek gitmek zorundasın. Yok edersen yok olursun. Çok basit. Kainatın kuralları sert.

ERKEKLER GÜZEL ŞEYLER

Hobiler?
- Paten kaymak. En sevdiğim hobilerimden biri. Sahile gidiyorum ve kendimi tamamen akışa bırakıyorum. Arkadaşlarım da var, bazen çete gibi oluyoruz. Birlikte kayıyoruz tüm sahili vuuu oraya, vuuu buraya. Yaptığımız şey çok aksiyonlu ama içsel bir deneyim de aynı zamanda.

Erkekler?
- Güzel şeyler.

Aşk?
- Aşk ya, evet! Aşk sanki bir boyut ve diğer boyutların da habercisi. Hem herkes için var hem de bu hali yaşayan herkes için farklı çıkarımları, farklı yansımaları ve titreşimleri olan bir şey. Bir mucize! Evrensel bir paylaşım, başka bir gerçeklik. Bu maddesel dünyadaki en spiritüel şey. İnsanlığın ortak kullanım alanında duruyor, dolaşıyor. Bunu görüp görmemek de insanın kendi elinde.