29 Ocak 2014 Çarşamba

Susmamaya doğmuş kadın


Susmamaya doğmuş, yerinde duramamaya büyümüş, odaya ışığıyla giren, işlediği kalpten çıkmayan, saçları sonsuza kadar kıvırcık, bakışları sonsuza kadar meraklı, ruhu gökyüzüne patlamış bir kadın: Yasemin Mori. Bundan beş sene önce ilk albümü “Hayvanlar”la “ilk görüşte aşk”, ikinci albümü “Deli Bando”yla “ilk görüşte yine aşk” yaşandı. Kendisiyle bazı önemli ve önemsiz konular hakkında konuştuk.



Uykuya dalış pozisyonun ne?
Sırtımı yanımdakine vererekten cenin!

Şarkı söylemeye başlayınca resmi bıraktın mı? Bırakmadıysan nerede?
Hayır bırakmadım, atölyem var, orada çok takılıyorum, hâlâ çalışıyorum.

Peki sergi yapmak?
Henüz sergi yapacak kadar üretmiş olduğumu düşünmüyorum ama bir şeyler de geliyor, yaklaşıyor. Az kalmış gibi, bakalım…

4-6 yaş arası en fazla yaptığın şey neymiş?
Okula gitmek istemek... Deli gibi ağlıyormuşum beni okula gönderin diye… Yazmayı bilmiyormuşum ve her bulduğum kitabın içine yazıyormuşum. Öyle söktüm yazmayı. Diyarbakır’daydık o sıralar hatta. Modern Talking’in “Brother Louie Louie Louie”sine kopuyordum. Tanrı’yı bir mağaranın içi zannediyordum. Ve küçükken bir belgesel izlemiştim, orada Tanrı’dan bahsederken bir mağaranın içini göstermişlerdi. Ve ben tüm kalbimle inandım. Tanrı’yı görmüştüm! Anlamıyordum, neden kimse anlamıyor…

Bir ablan var. Kim kime benziyor?
Ablam babama, ben anneme benziyorum. Ama sonra annemle babamın kırması oldum. Ablam babama benzemeye devam etti. Çok benzemiyoruz. Ama benziyoruz biraz. Ben küçükken çok kavga ediyorduk ama ben hep dövüyordum onu. Arkadaşları gelirdi, gitar partileri falan yaparlardı, beni almazlardı. Ben gayet ezik böyle… Ben de sonra gidip telefon konuşmalarını dinliyordum. Kıyafetlerini, albümlerini çalıyordum. Tabii şimdi mükemmel bir ilişkimiz var.

Garip ve oyuncu şarkı sözlerin var, aslında müziğin de öyle. Bunun dezavantajlarını gördün mü hiç? Beste ve söz hep sana mı ait?
Dezavantajları oluyor, evet. Popüler olamıyorsun. Mesela ben biraz daha farklı bir dünyaya davet ediyorum insanları. Buna girmeyi kabul etmek ya da etmemek var. Yani bir şarkı için mücadele etmek…

Şarkıların sözlerini ben yazıyorum. Bazen bestelerde başkalarıyla çalışıyorum ve bu çok hoşuma gidiyor aslında. Keşke daha çok böyle şarkılar yapsam… Ama genel olarak şarkının ruhunu, dünyasını ben belirliyorum ki uyumsuzluk olmasın. Cover yapmayı da çok sevmeye başladım. Hatta geçen konserde bir Ajda Pekkan şarkısı cover’ladık, kendi şarkımı söylemekten daha çok keyif aldım.
 
Saçlarını seviyor musun?
Şu anda pek hoşlanmıyorum ama evet, saçlarımı seviyorum. Bir keresinde fön çektirdim mesela sonra çıldırdım. Etrafa saldırdım. Sonra anladım ki o kıvırcıklar beni kompanse ediyormuş.

İstanbulluların ve dünyanın geri kalanının Ankara’dan nefret etmesi hakkında ne düşünüyorsun?
Çok sıkıcı olduklarını düşünüyorum. Mesela bizim grupta çok oldu bu. Ankara’ya konsere gidiyoruz, ben süper mutlu oluyorum, herkes bunalıma giriyor.

Bir gün Ankara’ya dönmeyi düşünüyor musun peki?
Ha oldu! Hayır. Ama çocukluğumu geçirmek için çok güzel bir yerdi ve çok iyi zaman geçirdim.

İlk albümüne hazırlanman ve çıkarman ne kadar zaman sürdü? Nasıl sorunlar yaşadın?
Ben grafik tasarım okudum ve zaten son yıllarımda hafiften bunalıma girmeye başlamıştım “Ne yapıcam” diye… Bir de bir reklam ajansında staj yapmıştım. Ama hiç benim yaptıklarımı kullanmıyorlar hatta benden istedikleri hiçbir şey yok. Beni bir kenara attılar. Ben de “Hadi daha heyecanlı bir şeyler yapalım” deyip gaza getirmeye çalışıyorum, kimse ilgilenmiyor. Neden böyle çalışıyorlar anlamıyordum. Yaptığım tasarımların beğenilmemesi, reklam kafasına daha uygun bir hale getirme fikri beni yaralıyordu. O zaman anladım ki ben kendim için bir şeyler yapmak istiyorum. O dönem kendim için bir şeyler yapmaya aşıktım. Nedense…

Bunun üzerine ikinci alternatifim olan müziğe yoğunlaştım. Zaten besteler yapıyordum, bir grup kurmuştum. Annemler evden çıkar çıkmaz record player’a basıp bağıra bağıra şarkı söylüyordum. İşte ben o coşkuyla yaşarken Emre Irmak’la tanıştım. Ankara’da bir bahar günü keşfedildim yani. Sonra birtakım demo’lar yaptık. Hatta bitirme projem de onlar üzerineydi. Sonra bir şeyler oluşmaya başladı. İstanbul’a gidip gelmeye başladım. Emre çok tuttuğunu koparan, mükemmeliyetçi bir insan. Aslında onun heyecanı beni daha çok motive etti. Sonra da albüm üzerine çalışmaya başladık. Ama bittiğinde, gerçekten de beni yansıtan bir albüm olduğunu gördüm ve bu beni çok mutlu etti.

Bu sürekli gülümsemek enerjisini nereden buluyorsun?
Bilmiyorum, enerjim kendinden patlak… Hep bir coşku olsun, gülelim, mutlu olalım istiyorum.

İlk klibin çok güzeldi. Son klibin de... Kliplerinde sürekli çalıştığın özel birileri var mı?
İlk klibi anlatayım. İlk klipte sevgili yönetmenim Fatih Kızılgök egomu çok yıktı benim. Tuhaf tuhaf fikirlerle geliyordu. İşte “Bir gergedan olacak, sen onun üstündesin” diyor, iki gün sonra geliyor “Bir fil var, bir futbol stadındayız”. “Allahım! Ne olacak o fille? O ne alaka?” diye geçirip duruyorum aklımdan. Benim hayalimde ise bir yer, bir durum içinde olmak vardı. Yani o an, orada gerçekten yaratılacak bir şeyin içinde... Fatih’e bunları anlattım ve o da bir gün bana bu fikirle geldi. İşte bende o an kan yükseldi. Hemen sokağa çıktım, yürüyorum, fikir aklımdan çıkmıyor. “Vay be, ben bunu yapınca gerçekten bir şey yapmış olacağım şimdi! Nasıl bir fikir bu ya” diye kendi kendime uçtum ve o şekilde de çektik.

İlk albüm internette hızlı bir patlama yaşadı. Bunu bekliyor muydun?
Aslında içime bir şeyler doğuyordu. Bir şeyler olacağını hissediyordum ve gerçekten büyü gibiydi. Saniye geçtikçe yüzlerce kişi dinlemeye başladı ve domino taşı gibi izlenmeye başladı, inanamıyordum.

Kıyafetlerini nereden alıyorsun? Yoksa senin kombinasyonların mı?
Çoğunlukla ikinci el dükkânlarından toparlıyorum, kombinler yapıyorum. Mesela Ümit Ünal var, bence muazzam şeyler yapıyor. Bir dönemi sadece onun kıyafetlerini giyerek geçirdim. Aslı Filinta’yla çalıştım bir süre… Bunun dışında bir de L’appart ile çok çalıştım.

Kendini özdeşleştirdiğin bir şarkıcı var mı? Ya da idolün?
Gençken daha fazla vardı aslında. Mesela Siouxsie and the Banshees, Morrissey, Patti Smith, Björk… Yani böyle “Vay canına… Ne güzel bir varoluş” dediğim PJ Harvey vardı. Ya da Jim Morrison... Ama tek bir kişi yok.

Konserlerle ilgili en sevdiğin şey ne?
Sahneyi çok seviyorum. Sahne için yaşıyorsun gibi bir şey oluyor aslında. O heyecanı enerjiyi bir kere tattıktan sonra, gerçek hayat çok anlamsız geliyor bir süre. Mesela her konserin girişi için oraya özel bir şiir yazıyorum. Bunlar yolda, orasıyla ilgili aklıma gelen şeyler ya da ruh halimle ilgili… İşte benim için en heyecan verici yerlerden biri orası…

Bugüne kadar verdiğin ve en etkilendiğin konserin hangisi?
İKSV’deki Deli Bando’nun ilk açılış konseri... Albümün ilk çıktığı zamanlardı. Herkes birbirine aşık, çok mutluyuz, coşkuluyuz… Oraya 150 kişilik kafile gibi çıktık. Tüm sevdiğim insanlar oradaydı. En sevdiğim konserlerden biri oldu.

Kaç kere aşık oldun? Kaçı bitmedi?
Çok aşık oldum, hepsi de imkansızdı. Platonik kelimesini ben buldum sanıyordum. Sonra biraz daha cazibeli oldum ama hâlâ kimse bana çıldırmıyordu yani.

Sence senin tarzın ne? Giyinirken, yaşarken, söylerken…
Valla ilk çıktığımda “dramatik punk” diyordum. Çok yükselmek, daha çok yükselmek için düşmek. O zıtlıkları seviyordum. Şimdi daha farklı. Daha ip üstünde yürürmüşçesine, sakin. Şimdi o coşkunun kontrol edilemezliğini anladım… Sınırlarımı anladım. Bunu görünce daha yumuşak ve pagan hikâyeleri olan bir müzik yapmaya başladım. O dönem şehir de çok basmıştı. Beslenme kanalımı değiştirdim, doğaya döndüm. Giyim tarzıma da absürt punk diyebiliriz. İçinde rahat edebileceğim şeyler giyiyorum ama hepsinin de bir yerinde esprisi olsun istiyorum.

Türkiye’de ve dışarıda, tarzını en beğendiğin insanlar kimler?
Zeki Müren şahane bir insan mesela. Bennu Gerede’yi çok beğeniyorum. Yabancılardan Stella McCartney diyebilirim.

Bir dünya starı olacak mısın? Cevabın “Evet” ise buna ne zaman karar verdin?
Dünya starı değil de dünya çapında müzik yapan biri olacağıma inanıyorum. Hikâyelerimle uzun süreler var olmak istiyorum.

Joy Division / İşte o an!

Uçurum / Helva

Sahne / Işık

Yıllar / Mübarek

Rejim / Manifesto

Yemek / Tatlı

Üzgün / Terrible

Sıradan / Adi

Ödül / Galatasaray Üniversitesi

Kadın / Doğa

Çarşamba / Salı pazarı

Çığlık / Munch

Facebook / İsmail YK

Çok / Nefis

Su / Küvet

Kırmızı / Passion

Çıkartma / İlkokul

Bonibon / Sempatik birileri

Sim / Arkadaşım

Trend / Topic

Özlem / Ana koynu

Dost / İyi gün

Can / Kedi

Oku / Turgut Uyar

15 Ocak 2014 Çarşamba

Sanat Objesi Olarak Sanatçı

Türkiye’den 56 sanatçının gönüllü olarak yer aldığı ‘Sanat Objesi Olarak Sanatçı’ sergisi, Pera Palas’ta yapılan açılışın ardından, 17 Ocak Cuma günü Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi (CKM) Sanat Galerisi’nde ziyarete açılacak. Sergide ünlü sanatçıların 42 ünlü ressamın eserini canlandırdığı pozları yer alıyor.

Proje, sanat dalında öğrencilerin eğitim almasına aracı olacak. Katılımcılar, Türk Eğitim Vakfı’na (TEV) bağış yaparak sergide yer alan fotoğraflara sahip olabilecek. 

Tamamlanması 3 yılı bulan proje kapsamında her alandan sanatçı ve yazara çağrı yapıldı. Çekimler, Bodrum ve İstanbul’daki özel stüdyolarda, profesyonel bir ekiple gerçekleştirildi. Eserlerin ve reprodüksiyonlarının anlatıldığı bir de katalog hazırlandı.

Sergide yer alan fotoğraflarda, pek çok Türk sanatçı ve yazar ünlü eserlere hayat veriyor.

Dali’nin kız kardeşi olarak Hülya Koçyiğit, Kurzwell’in ‘Sarı Elbiseli Kadın’ı olarak Ahu Türkpençe, Max Beckmann’ın otoportresi olarak Haldun Dormen,
Vermeer’ın ‘İnci Küpeli Kız’ı olarak Yasemin Mori,
Sargent’in ‘Okuyan Adam’ı olarak Cem Davran, Goya’nın ‘Satürn’ü olarak Hayko Cepkin, Kees von Dongen’in ‘Gelincik’i olarak Pelin Batu, Max Beckmann’ın tablosundaki karakterler olarak ise Gripin projeye destek veren sanatçılar arasında yer alıyor.


Dizini Bükmüş Oturan Kadın  (Egon Schiele) - Ceylan Ertem

Satürn (Goya) - Hayko Cepkin

Küratör: Nilgün Yüksel 
Fotoğraf sanatçısı: Niko Guido

8 Ocak 2014 Çarşamba

Işığa Geldi Çocuklar (Klip)

Işığa Geldi Çocuklar'ın
Seha Can'ın çizdiği animasyon klibi yayında.


Söz : Yasemin Mori 
Müzik: Yasemin Mori, Korhan Futacı, Barlas Tan Özemek
Resimleyen - Canlandıran - Yöneten : Seha Can