19 Ağustos 2008 Salı

Yokum, Nedenim Yok Benim!


Popüler Müzik Âleminin "boyalı Kuşu" Yasemin Mori İçin "kadın Ozan" Diyen Bile Var!

"Aslında Bir Konu Var" şarkısına çektiği kliple popüler müzik âlemine en az birkaç beden büyük gelecek müziğiyle bir anda popüler oldu ve "Kim bu kız" dedirtti Yasemin Mori! Şiire bulanmış sözleri, ağır bir melankoliden sebepsiz "zırdeli" bir neşeye geçiş yapan müziğiyle aykırı bir şarkıcı ve "şarkı yazarı"yla karşı karşıyayız� Bu arada başlık da Mori imzalı bir şarkıdan!

"Yokum, nedenim yok benim" diyor bir şarkısında, "Elimde cevabım yok" diyor birinde, "Unutsak neymiş dünya hali" diye iç geçiriyor bir diğerinde de Nereden bakarsanız bakın, neresinden tutarsanız tutun "bi' acayip" şarkıcıyla, "bi' acayip" şarkı yazarıyla karşı karşıyayızŞiire bulanmış sözler, aşırı melankoliden her an aşırı ve de "sebepsiz" bir neşe haline geçiş imkânı tanıyan "zırdeli" bir müzik Rock'ın geçtiği tüm evrelere, özellikle de "deneysel" kanadına selam çakanEn azından karakter olarak, bir haliyle punk'a yakın duran, tanımsız, kategori dışı bir müzikNe anlattığından çok, nasıl anlattığı önemli sankiEn azından "bizim buralar" için yeni bir anlatım, yeni bir ifade biçimi. Sözleri bir yerinden yakaladığınızı sandığınız anda elinizden kayıveriyor, ele gelmiyor, ele avuca sığmıyor yani!

Haberin devamını Yeni Aktüel dergisinin 162. sayısında bulabilirsiniz!



Göksan Göktaş / Yeni Aktüel

Saatlerce sıkılmadan hayvanları izliyorum

Klibi ve iddialı şarkılarıyla bir anda şöhret olan Yasemin Mori Yeni Aktüel dergisine kendisini en çok hayvanların şaşırttığını söyledi..

'Aslında bir konu var' diyerek punk türü bir şarkıyla adını müzik kanallarında, internet sitelerinde ve top 10 listelerinde duyuran Yasemin Mori'nin Myspace sayfasında yayımlanan klibi birkaç gün içinde binlerce kez izlendi. Aynı klip MTV Türkiye'de 'Günün Şarkısı' olarak yayınlandı. Bu gelişmenin üzerine diğer şarkılarını da toplayan Mori, 'Hayvanlar' adlı ilk albümünü çıkardı.

Yasemin Mori Fotoğrafları:






Sabah Galeri!

Albümündeki besteleri kendisi yapan ancak 'Hayvanlar' adında bir şarkı olmamasına rağmen albümüne bu ismi veren Mori bunun sebebini şöyle açıklıyor: "Albümde 'Kuzgun' adında bir şarkı var. 'Mutsuz Punk'ta da bir kızla bir at arasında geçen ilişki anlatılıyor. Hayvanlara meraklıyım, üç tane kedim var. Hayvanlar üzerinden bir şeyler anlatmak bana anlamlı geliyor. Hayvanlar bana daha içgüdüsel ve sezgisel yaşamayı düşündürüyor. Oturup saatlerce onları izliyorum, şaşırıyorum, hayran oluyorum..."

KİMSE KONUŞMUYOR
Mori insanlar arasındaki iletişimsizlikten de şikayetçi. Bu yüzden albümüne 'Konuşmak' diye bir şarkı alan genç şarkıcı, iletişim araçları arttıkça kişiler arasında iletişimin koptuğunu söylüyor. İnsanlarla yüz yüze konuşabilmekten büyük heyecan duyduğunu anlatan genç şarkıcı, "Cep telefonu, facebook, MSN gibi birçok iletişim yolu var. Yüz yüze konuşabilmek çok daha kıymetli ve özel bir hale geldi" derken, iletişimsizliğin günümüz imkanları için bir tezat olduğunu vurguluyor.

Sabah / Günaydın

15 Ağustos 2008 Cuma

Az bilinenler



Asıl Adı Ne?
Asıl adı Yasemin Savgı. Mori, Balkan dillerinde "kız" kelimesi yerine kullanılıyor. Edirne’de yaşayan anneannesi ve arkadaşları Onu çağırırken "Yasemin Mori" diyor. Bu yüzden albüm için Yasemin Mori'yi kullanmayı tercih etmiş.

Nereli / Nerede Yaşıyor?
Yasemin Mori 1982 İstanbul doğumlu ama o küçükken ailesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. Okul hayatı Ankara'da geçti. Okulu (Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü) bitirdikten sonra İstanbul'a taşındı hala orada yaşamakta.
İki şehrin arasındaki farkı şöyle ifade ediyor: Ankara daha steril bir ortam. İstanbul’daki gibi aceleci olmaya gerek kalmadan, daha rafine üretim yapabiliyorsun. İstanbul’da var olmayı da tecrübe ediyorsun. İki şehrin kendine ait duyguları olsa da Ankara’da daha huzurluydum galiba.

Ailesi /Arkadaşları?
Kendisinden 10 yaş büyük bir ablası var ve müzik konusunda ona ilham veren bir isim.Ablasının müzik arşivlerini dinleyerek büyümüş.Ablasının müzik grubu hakkındaki anılarını ise gülerek hatırlıyor. Bizde ona teşekkür borçluyuz tabi Yasemin Mori'nin müziğe başlamasına sebep olduğu için. Annesi Türk Hava Yolları'ndan emekli , Babası Mimar. Yasemin çok yalnız büyüdüğünü söylüyor anne babası işte ablası ise okuldayken evde zaman geçirmek için şarkı söylemeyi ve resim yapmayı seçmiş. Ailende müzisyen var mı? sorusuna babasının onun yaşlarındayken besteler yaptığı ve annesinin anlattığı kadarıyla güzel bir sesi olduğunu cevabını veriyor. Arkadaşlarına çok bağlı olduğunu ve küçük bir yerde yaşadıkları için birbirleriyle çok şeyler paylaştıklarını söylüyor.

Albüm Hakkında?
Albümdeki şarkıların söz ve müzikleri Yasemin Mori'ye düzenlemeler
Emre Irmak / Ozan Çolakoğlu'na ait.
Bas Gitar: Tarkan Gözübüyük (Pentagram) Bariton Saksafon: Korhan Futacı(DandadaDan) gibi çok önemli isimlerle çalışılmış.
Albüm kartoneti sanıldığının aksine Yasemin Mori'ye değil okuldan tanıdığı Seha Can'a ait. Şarkı sözleri Yasemin Mori'nin kendi el yazısı.

Konser / Canlı Performans
Yasemin Mori'nin amatör olarak ilk sahneye çıkışı Roxy de olmuş(RollingStone röportajında 2005'in ilk ayları deniliyor). Daha sonra üniversiteden hocası Zafer Aracagök'ün proje bazlı konserinde bir kaç şarkıya eşlik etmiş.Hocasının grubunun adı "Sıfır" ve yayınlanmış 2 albümü var.
Ve hepinizin bildiği Masstival performansı tabi Yasemin Mori biraz heyecanlı da olsa keyifli bir konser vermişti. (Albüm çıktı yeni konserler bekliyoruz efenim)Bu isteğimize neden karşılık veremediğini ise : "Türkiye her dakika konser verebileceğin kültür sanat ortamı mevcut değil henüz. Yaz dönemindeyiz, konser verilecek mekânlar belli, çoğu da ayırtılmış durumda." Diyerek özetliyor.

Ne dinler?
Daha önce de belirttiğim gibi ablasının arşivini dinlemeye başlamış önceleri.
Queen'in 'Bohemian in Rapsody' şarkısının kendisi için bir dönüm noktası olduğunu, ayrıca Pink Floyd,Jim Morrison,The Smiths,Blonde Redhead,The Cure ,The Beatles gibi isimleri de dinlediğini. Türkiye'den ise Çilekeş, DANdadaDAN, Sagopa Kajmer ve son zamanlarda Mira'yı çok beğendiğini söylüyor.
Cover yapmak istediği bir parça olup olmadığı sorulunca ' Love Will Tear Us Apart ' ı söylemek isterim tabi diyor. Ve ekliyor: Kendi dilimiz varken ve kendi dilimizi kullanarak yeterince şeyi anlatabiliyorken başka bir dili tercih etmenin çok da lüzumlu olmadığını düşünüyorum.

Müzik Piyasası?
"Türkiye'de ezbere dayalı bir sistem geçerli diyor. O yüzden yeni ve iyi şeye çok az rastlıyorsun, yeni ve vizyonu geniş şeylere rastlamak çok zor."
Kendisinin bu piyasadaki rekabet ortamı hakkında ne düşündüğü sorulduğunda ise: Ben işimi işi yaptığım sürece burada var olurum. Öyle bir şeyin içinde hissetmiyorum kendimi. Diyor. (Yasemin Mori'nin dediği gibi sürekli kendini yineleyen müzik piyasasına yeni bir soluk getirdiği içinde biz ona minnettarız.)

Grup?
Lise yıllarında birlikte müzik yapacak insanlar aramış bir kaç gruba katılmış ama hepsinin kendi besteleri varmış ve onları söylemek zorunda kalmış kendini hiç ait hissedememiş O kendi bestelerini söylemek istiyormuş.

Enstrüman Çalıyor mu?
Röportajlarında küçükken babasının ona bir org aldığını ve onla ilk bestelerini yaptığını söylüyor. "Biraz da gitar çalarım ama ben hep sesim üzerinde yoğunlaştım" diyor.

Beste?
İlk bestelerini ortaokul yıllarında yapmaya başlamış. Ama onlar çok kötüydü diyor :)
Sonra besteleri yaptıkça Emre'ye göndermiş o düzeltmeleri yapıp Yasemin Mori'ye geri yollamış. Bir süre böyle gitmiş Yasemin'in İstanbul'a taşınmasıyla kaotik ortam yaratıcılığını tetiklemiş... :)
Besteleri enstrümanla mı yaptığı sorulunca: değişiyor bazen enstrümanla bazen bir anda şarkıyı söylemeye başlıyorum. Bazen düşünüyorum ve tamamen bir konsept bulup onun üzerine gidiyorum her çeşit şekilde çalışıyorum diyor.

Burcu ne ki?
Ben pek anlamam ama burçlardan :) Yasemin hanım balık burcuymuş buradan da 19 Şubat - 20 Mart tarihleri arasında doğduğu çıkıyor.Burcunun özelliklerini taşıdığını söylüyor ve kendini ; "Heyecanlı ve enerjik biriyim. Bazen çok duygusalım, bazense duygudan eser yok. Ben değişimlere kendimi bırakıp bir nevi hayatın içinde akıyorum." Diye tanımlıyor.

...
Bilgiler çeşitli röpörtajlardan derlemedir. Metin bana aittir.


Resim: yaseminmoriaslindabirkonuvar by ~pirpirnaz | DeviantART

sanatçı istemezse resmi kaldırabilirim.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Varoluş, Bir Yolculuktur.


Hikâyesi, myspace’e koyduğu ‘Aslında Bir Konu Var’ şarkısı ve bir o kadar çarpıcı videosu ile yol alan Yasemin Mori, ‘Hayvanlar’ adlı albümünü yayınlayınca şehir efsanesi ete kemiğe bürünerek müzik piyasasına yepyeni bir müzisyen selamı bıraktı. Alternatif müziğin kendi muğlaklığı içinde yolunu arayan ‘Hayvanlar’, her bir çalışmanın bir diğerini hatırlattığı işlere nazaran sağlam bir müzikal bütünlük sunuyor. Hit gayreti taşımayan, her biri kendiliğinden vuran şarkılar ‘Hayvanlar’ı sadece sene sonu listelerinin gediklisi değil, 2000’ler diliminin de sayılı albümünden birisi yapacağı kesin.

Mori’nin müziği öylesine kendine dönük ki bu kendi halindeliği şarkıcıyı çağdaşlarından ayrı tutarak yeni bir ifade alanı sunuyor. Müzisyen her şarkıda yapboz halini alıyor. Pop kuşağının tek atımlık şöhretlerine karşı, gerilimli ruhu, doyurucu vokali ve hikâye anlatıcısı tavrı ile Mori, müzikte ozan geleneğini sürdürmeye hevesli. Türkiye’de bir türlü rayına oturtulamayan alternatif müziğe yüreğiyle lehimlediği kişisel şarkıları ile yeni bir soluk getiren Yasemin Mori, hikâyesini anlatırken oldukça heyecanlı, bizse güçlü bir kadın vokali dinlemenin huzuru içindeydik.



»Ankara’da müzik yaparken İstanbul’a geliyorsun. Şehrin atmosferi bakımından Ankara’da müzik yapmakla İstanbul’da müzik yapmak farklı mı?

Ankara daha steril bir ortam. İstanbul’daki gibi aceleci olmaya gerek kalmadan, daha rafine üretim yapabiliyorsun. İstanbul’da var olmayı da tecrübe ediyorsun. İki şehrin kendine ait duyguları olsa da Ankara’da daha huzurluydum galiba.



»Manic Street Preachers bir defasında, “Huzursuzluğunla barışık olmayı öğren” diyordu. Bu formül işe yarar mı sence?

Huzursuzluğunu keşfettiğin an gitgide huzuru bulmaya çalışıyorsun aslında. Evet, bu iyi bir yöntem.



»‘Hayvanlar’ sound ve bütünlük yönüyle alternatif müziğin yansıması adeta. Türkiye’de alternatif müzikten bahsedebiliyor muyuz? Zira bu coğrafyada ya popülersindir ya da değilsindir.

İşi yaparken alternatifim ya da değilim diye düşünmüyorum. Benden çıkanlar bunlar oluyor. Alternatif müzik hem var hem yok gibi. Mesela, yaptıklarımız farklı olsa da Sagopa Kajmer benim için alternatif. O da bir yol bulmaya çalışıyor. Bu şekilde alternatife farklı kapılar açılıyor. Dışarıdan Jim Morrisson gibi. O da hikâyelerini anlatıyordu.



»Albüm adı olan ‘Hayvanlar’ın hikâyesi nereden geliyor? Bizim aklımıza ‘Hayvanlar’, insanların içgüdülerine set çekmesini, formüllerle hayatlarını yaşamaları geliyor. Böyle bir gönderme var mı?

Aslıda hayvanların temsil ettiği her şey. Onlar hâlâ güzel kalmayı başardıkları için... Çünkü insanlar içgüdüleriyle hareket etmiyor. Hatta sanki içgüdüleri ellerinden alınmış gibi geliyor. Medeniyetlerin inşası ile insanlık kayboldu. Varoluş için içgüdülere sahip çıkmak lazım.



»Varoluş yorumun nedir?

Yolculuk olarak ele alıyorum. Kendi yolum değil sadece, çevrem, şehir, dünya, her kim akla geliyorsa. Bazıları yeni formları düşlüyor. Pat diye açıklayacağım bir konu da değil. Ne yol biter ne yolculuk. Ben de yoldayken biriktirdiklerimi müziğe taşıyorum.



»Evde neler çalardı? Kulağına ilk takılan melodiler nelerdi?

Chick Korea dinlerdi ablam. Coltrane, Miles Davis’i hatırlıyorum. Queen ise ilk içselleştirdiğim gruptu. Sonra Jim Morrison dinlemeye başladım. İlhamsa, şu isim bu isim bana ilham verdi diyemem. Yer etmişlerdir ama derinlerde bir yerde.



»Benzetecek olursak vokalin Nil Karaimbrahilgil ile Portishead arası gibi tınlıyor. Kadın vokaller arasında dinlediklerin var mı?

Şarkı söyleyen, şarkı söylemek isteyen herkes güzel. Portishead’i çok dinliyorum diyemem. Zaten çok fazla kadın vokal dinleyemiyorum. Kadın vokaller içimde hep var gibi geliyordu ve onları dinlemek çok fazla anlamlı gelmiyordu. Ama Björk’ü dinlemek bambaşka bir deneyim mesela.



»Konseri nasıl buldun?

Güzeldi ama Björk için yetersizdi. Sanki daha başka olabilir gibiydi.



»Konserde Björk’ün Declare Independence şarkısında azınlıklarla ilgili yorum yapması bekleniyordu. Neticede Declare Independence hayli sağlam bir özgürlük manifestosu niteliğinde. Ne olduysa oldu Björk sesiz kaldı.

Çok da burada konser verdiğini düşünerek geldiğini sanmıyorum. Hem buradaki insanlara ne diyebilir ki? Türkiye’yi kimliksiz olarak gördüğünü düşünüyorum.



»Senin Türkiye kimliği yorumun nedir?

Her şey öylesine karışık ki... Arada kalmış bir ülke fotoğrafı gözümün önüne geliyor. Dayanabileceğim bir temel bulmak bile güç artık. Yüzüme yansıyan fotoğraf da albüme yansıyor. Her ne olursa olsun böyle bir ortamda şarkı söylemek beni ferahlatıyor.



»Müziğin yeni olmasına karşın dinleyiciler ve eleştirmenler nezdinde sahiplenilen bir müzik. Bu güven sonraki albüm için sende ikinci albüm sendromuna yol açar mı?

Heyecanlanmadan bu iş olur mu? Daha hissede hissede, daha rafine şekilde yol almak istiyorum. İlk albümde çok daha iyisini yapabileceğimi biliyorum. İkincisi için şimdiden çok heyecanlıyım. Ama öncelikle bu albümün anlaşılmasını istiyorum.



»Albümün en çarpıcı yönlerinden biri de her dinleyişte yeni bir sound, vokal yakalamak oluyor. Şarkılar her defasında değişiyor muydu?

Evde, orgumla hiçbir şeyi düşünmeden kendi aradığım sesleri bularak yeni armonileri keşfetmeye çalışıyorum. Bakıyorum müzik nasıl bir şey, nasıl akıyor.



»Masstival’de sahne almıştın. Konserler için heyecanlı mısın?

Türkiye her dakika konser verebileceğin kültür sanat ortamı mevcut değil henüz. Yaz dönemindeyiz, konser verilecek mekânlar belli, çoğu da book edilmiş (ayırtılmış) durumda. Sahne için, albümde çalıştığım Ozan Çolakoğlu ve Emre Irmak’la şarkıları yeniden şekle sokuyoruz. Yeni versiyonlarıyla söylemek benim için çok daha heyecanlı olacak.



»‘Aslında Bir Konu Var’da ise başlı başına ilişki formunu sorguluyorsun.

İlişki kendini en net gösterdiğin yer. Başka türlü var olmak isteyen birinin yeni yollar araması ile başka türlü var olmak isteyen birinin o yoldan çıkmak istememesini anlatan, kangren olmuş ilişki üzerineydi.



»Sorgulama ve yeni formlar araman albüm kapağı ve videoda da sürüyor. Kapakta sürreel bir ağaç resmi varken, yine videoda gelip sana yapışan insanlarla en son kökten kalkarak havalanabilen bir ağaca dönüşüyorsun. Müzikte çözümlemeden ziyade var olanın hikâyesi anlatılmak daha zor değil mi?

Başka bir dil mevcut mu emin değilim ama hayatı anlamak hayatı sorgulamaktan geçiyor. Ben sadece kendime yol açıyorum.



»Kadın şarkıcılar erkeğin yanında öteki konumuna çekilirken sen vokalinle bu çemberi kırıyorsun. Ses tonundaki maskülenlik akla Nico’yu getiriyor. Dinler miydin?


Bayılırım. Velvet Underground sevilmez mi ya?

Birgün Gazetesi

İletişim bölümünden bana yazıp bu yazıdan haberdar olmamı sağlayan okuyucuma teşekkürler.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Tam şurana oturan o his var ya...


'Aslında Bir Konu Var’ şarkısıyla çıkış yapan Yasemin Mori’ye göre, “Sadece düşünceyle bir şeye yoğunlaşamazsın. Şuranda (kalbini gösteriyor) hissettiğin şey o kadar önemli bir şey ki...

Bir gün Myspace’te bir şarkı beliriverdi ve Yasemin Mori alıp başını yürüdü. ‘Hayvanlar’ adlı ilk albümü çok beğenilen Mori, ‘Yapmak istediklerimi yapmak için çok zaman harcadım. Ama sonunda kafamın karışıklığını dindirdim. Demek ki elinde gerçekten inandığın güçlü bir şey varsa başarabiliyormuşsun’ diyor

Her gün bir Duman, bir Hayko Cepkin, bir Yakup çıkmıyor memleketten. Fakat günün birinde Myspace’te bir şarkı beliriverdi. Şarkı ‘Aslında bir konu var’ diye başlıyordu. Öyle her şarkı ‘Aslında bir konu var’ diye başlamaz. (Aynı önermeye göre şahsi kanaatim kapağına bakıp kitap da alınabileceği yönündedir.)
Bu şarkının sahibi Yasemin Mori, belli ki gayet eğlenceli bir ailenin içinde büyümüş. Halinden tavrından ve anlattıklarından bunu çıkarmak mümkün. Müzik işine nasıl girdiğini sorunca ilk olarak ailesinin müzik sevgisini anlatmaya başlıyor. Özellikle kendisinden on yaş büyük olan ablasının müziğe yönlenmesinde çok etkisi olmuş.
Yasemin’in bu işe gönül vermişliği öncelikle basın bülteninden anlaşılıyor. Basın bülteninde Queen ve kendisi adına daha ümit vaad edici bir referans olan Morrissey’in yanında Siouxsie and the Banshees’i görünce bu kıza bir bakmak gerektiği açık oluyor.
Aklında hep müzik varmış. Ama kendi gruplarını kurmaya çalıştığı lisenin bitmesiyle aynı zamanda resimle de uğraştığından grafik tasarım okumaya karar vermiş. “Bir sanat okulunda okuyayım genel bir sanat eğitimi alayım. Belki grafik tasarımcı olmam ama orada neler oluyor bakayım tadını çıkartayım okurken müzikle de ilgilenebilirim” diye düşünmüş.
Okuldayken daha ziyade ilüstrasyonlar yaparak kendi çizgisini geliştirmeye çalışmış. Ama grafik tasarımcı olmak istemediğine de karar vermiş. Aklında hep müzik varmış. Okulun son senesinde bir şarkı yapıp bütün projesini ona dayandırmış. Bu işi yaparken o sırada Ankara’da askerliğini yapmakta olan Emre Irmak’la tanışmış. İstanbul’a gelip şarkıyı beraber kaydetmişler. “Bir şarkı var oldu” diyor, “Ama ne yapacağım hala belli değildi. Projenin ucu açıktı. Grafik tasarım projesiyim demiyor. Herhangi bir projeyim ben ve bir şey demeye çalışıyorum dünyayla ilgili.” Bu süreç içinde her şeyi birleştirmek aklına yatmış. ‘Anlatmak istediklerimi nasıl daha iyi anlatırım?’ sorusunun cevabını böyle bulmuş. Bunun üzerine Emre Irmak’la çalışmaya başlamışlar.

‘Sanata geniş bakıyorum’
Yasemin Mori’nin albüm hikayesi de yılan hikayesine dönenlerden... Bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Uzun sürdü çünkü biz albüm yapacağız diye yola çıkmadık. Biz bir deneyelim bakalım neler oluyor, kendimizi nasıl ifade edebiliyoruz, bunlarla ilgilendik önce. Sonra baktık ki fikirlerimiz uyuyor proje kendi kendine çok rahat yönlendi. “Sonunda albüm yapmaktan başka çare kalmadı gibi oldu. Ama bu işin bu hale gelmesinin uzun sürmesinin sebebi o sırada daha çok denemek istemek tam emin olamamak ve benim de kafamın bazen o tarafa bazen bu tarafa gitmesiydi.”
Peki emin olmak nasıl bir histir? İnsan nasıl emin olur? Bu iki sorunun cevabı aslında Yasemin’in albümünde gizli. Albüm bazen PJ Harvey oluveriyor, bazen Cocorosie’ye benzetilebiliyor ama bütün olarak ‘Hayvanlar’ bir Yasemin Mori albümü. Bu da Yasemin’le ilgili en umut verici şey.
Tabii bu soruları cevaplamak belli ki onun için kolay olmamış. “Sanata çok geniş bakıyorum” diyor. “Her şey olabilir her yöne sapabiliriz diye düşünüyorum. Çok büyük bir iştahla yaklaşıyorum. O zaman da zorlanıyorsun. Şunu yapacağım diyemiyorsun. Bu benim için çok büyük bir konu ve hepsini yapmak istiyorum yavaş yavaş. ‘Nasıl daha iyi yapabilirim?’ diye düşünüyordum sürekli. Kendimi de bulmak için uğraşıyordum bir yandan. Yapmak istediklerimi yapmak için çok zaman harcadım. Ama sonunda kafamın karışıklığını dindirdim.”
Dinlediği grupların gittiği yollar Yasemin’e de yollar açmış. “Ha bur yoldan gidilebiliyor ve neticede böyle bir şey çıkıyor ama ben tam olarak oradan da gitmek istemiyorum. Ben kendi yolumu bulacağım” diye düşünmüş.
Çok Pink Floyd dinlemiş. Ama daha yenilerden Blonde Redhead’in ismini de veriyor. Sonra aniden konu The Beatles’dan açılıyor ve işin özüne doğru kısa ama mutlu bir yolculuğa çıkıyoruz. “Beatles bence dünyanın en harikası” diyor, biraz kendimden de tanıdığım bir abartıyla “Çok müthiş insanlar. Şarkılar o kadar basit ama o kadar iyi çözülmüş ki, işte o kadar.”
Masadan ‘And in her eyes you see nothing. No sign of love behind the tears, cried for no one’ dizeleri yükseliyor aniden. “Çok basit bir şey söylüyor ama bunu öyle bir söylüyor ki şurana (şurası dediği göğüs kafesi) bir şey oturuyor. İnanılmaz bir şey bence” diyor.

Bu kadarını beklemiyordu
“Bana çok fena bi şey oluyo kimseye olmuyo mu bu?” diye soruyorum dizelerin etkisiyle. Onaylıyor. Onaylamasını normal karşılıyorum. Çünkü ‘Hayvanlar’ ilk şarkıdan itibaren (ki bu ‘Aslında Bir Konu Var’ olur) insanın göğüs kafesine ‘Çat!’ diye oturuveren bir albüm. ‘O şurana oturan his’ insanı güzel güzel boğuyor. Çoğu yerde ‘avazın çıktığı kadar bağırma’ hissini de uyandırıyor. Kitabın kapağına (yani o ilk cümleye) bakıp aldığınıza pişman olmuyorsunuz. Bu yazının bu kadar dramatikleşmesinin sebebi de zaten albümün ta kendisi.
“Peki o his senin için temel bir şey mi?” diye soruyorum. “O benim için çok temel bir şey” diye yanıtlıyor büyük bir coşkuyla. “O olmazsa bence hiçbir şey olmaz. Bazen insanlar neler yapıyor diye bakıyorum. Sanki onu hissetmeden başka bir şey yapmaya çalışıyorlarmış gibi geliyor.” Albümün isminin ‘Hayvanlar’ olmasının sebeplerinden biri de bu. “Sadece düşünceyle bir şeye yoğunlaşamazsın. Şuranda hissettiğin şey o kadar önemli bir şey ki onu unutmaman lazım. Çünkü bütün düşüncelerin senin o hislerinden geliyor. Onlar olmasa ne düşüneceksin?”
Piyasaya yeni çıkmış bir müzisyen olarak biraz korkuya kapıldığını itiraf ediyor. ‘Böyle bir şey yapmak ne demek?’ diye düşünüyormuş. “Ama başka şansım yok. Bunu yapmak zorundayım çünkü bunu yapmak istiyorum” diyor. “Çok büyük bir risk alıyorsun ve bu insanı korkutuyor. Şarkının bu kadar yayılacağını bu kadar tutacağını tahmin etmemiştim. Ama öyle olunca ‘Oh ya ben bundan gerçekten hayatımı kazanabilirim’ dedim. Şunu da anladım, demek ki elinde gerçekten inandığın güçlü bir şey varsa başarabiliyormuşsun. İnsanlar çok sevdi şarkıyı ve ona bağlandılar. Çok güzel bir şey bu” diye devam ediyor.

‘Kelimelerle iyi oynarım’
Yasemin Mori’nin kendine has cümleleri var. Şarkı sözlerinde bu cümleleri fark etmemek olanaksız. “Kendini şair gibi görüyor musun?” deyince “Kelimelerle iyi oynayabildiğimi ve kelimelerle kendi yolumun olduğunu hissediyorum. Ama kendimi şair gibi hissetmiyorum. Mesela şiir de yazarım. Haiku falan yazıyorum. O şiiri söylerken bir ses yaratmayı sese yönelik olarak kelimelerle oynamayı seviyorum” diyor.
“Sabit kalsam olur mu?”, “Ah dedi senin durumun fena, ah dedi kalbinde bu neyin acısı?”, “Birileri farkında birileri farketmedi”, “Öldüm bak yerimi bıraktım yarına, yenilerime”, “Bir muz kadar ucuz neyiniz var? Sizi aldık daha neyiniz var?”, “Sür beni sarp kayalıklara oradan aşağısı başka yerin konusu.” Bu albümden sağ çıkmak imkansız.

Hayvanlar/ Yasemin Mori/ Irmak-Balet Plak

Yazı : Dilay Yalçın
Fotoğraf: Muhsin Akgün
Radikal

1 Ağustos 2008 Cuma

Yasemin Harikalar Diyarında

Yasemin Mori Rolling Stone dergiye uzun bi o kadar da keyifli bir röportaj vermiş

***

Sızlanmaktansa çözüm öneriyor, hayal kurmayı ve kendi başına oyunlar oynamayı seviyor, bazen acı çekerek var olduğunu hissediyor. Huzurlarınızda 'kendi deyimiyle' ezbere dayalı müzik aleminde 'bizim deyimimizle' heyecan verici bir renk getiren YASEMİN MORİ






Röpörtaj:
Pinar Üzeltüzenci
Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu
RollingStone Ağustos 2008
***
Dünya Kocaman Bir Yermiş!

Yasemin'le ilgili şöyle bir durum var: Güzellik, yetenek ve iyi kalplilik gibi vasıfların hepsini birden üzerinde taşısa da insanda, özellikle de hemcinslerinde, kıskançlık hissi uyandırmıyor. İtici gelmiyor. İçinden saçılan samimiyetiyle alakalı bir şey olabilir. Röportaj için buluştuğumuz Kemancı'ya hafiften geç, apar topar, kırmızı yanaklar ve heyecanla girdiğinde bile bu çocuksu içtenliği fark ediliyordu. Onu ilk kez 2005 yılında Roxy sahnesinde izlemiştim. Garip elbisesi ve enerjisiyle sahnede deli gibiydi, garip bir aurası vardı. Bir gören bakakalıyordu. Taa o zamanlar da bir albüm üzerinde çalıştığı söyleniyordu. Yaklaşık 5 yıl olmuş. Neden bu kadar uzun sürdü acaba?

"Ankara'dan İstanbul'a geldim ve müzik ve albüm yapmak istediğimi çok iyi biliyordum. Aslında İtalya'da Benetton'un Fabrika denen sanat okuluna gitmeyi düşünüyordum. Grafik tasarım okurum sonra da müzik durumlarına bakarım diyordum. Hep bir şeyler yapasım vardı. Daha sonra İstanbul'a taşındım. Emre Irmak (prodüktörü), daha önceden okulda bir projede bana yardım etmişti, o şekilde tanışmıştık. İstanbul'da da Emre'yle çalışmaya devam ettik ve aslında tam olarak bunu yapmak istediğime karar verdim, İtalya fikrinden uzaklaştım. Emre'yle denemeler yapmaya başladık. Kendime bir yol bulmaya çalıştım." En başından beri hayalini kurduğun şey müzik yapmakmış yani. Tasarım biraz da bu yolu açacak kilit gibi işlemiş hayatında.
Yasemin, 1982 İstanbul doğumlu. Küçükken ailesinin Ankara'ya taşınmasından sonra üniversite bitimine kadar orada yaşıyor. Bütün eğitimini orada tamamlıyor. Annesi Türk Hava Yolları'ndan emekli, babası mimar. Kendisinden 10 yaş büyük bir ablası var. Erken uyanışında ablasının rolünün çok büyük olduğunu söylüyor. Fazla araştırmasına gerek kalmadığını, ablasının biriktirdiği bilgilerin ortasında büyüdüğünü itiraf ediyor. Yasemin kendi bildi bileli sesiyle oynamayı çok severmiş. Küçüklüğünden beri müzik olmadan sesiyle oyunlar oynar, kayıtlar yapar eğlenirmiş. Kendi kendini keşfederek nelere da çok açık olduğunu öğrenmeye çalışmış.

Bütün bunları yaparken bilincin hep açık mıydı, aklındaki bir şey için mi çalışıyordun?

Ben çok yalnız büyüdüm. Annem babam hep dışarıdaydı, ablam da okulda. Evde kendimi oyalamanın yollarını arardım, o yüzden de, 'Elimde hiçbir şey, yanımda kimse yoksa ne yapabilirim? Şarkı söyleyebilirim, resim çizebilirim' şeklinde bulduğum yollar sayesinde keşfettim kendimi.
Yalnız büyümesinin yanında, hayatının çoğunu geçirdiği Ankara'nın da karakterinin oluşumuna etkisi büyük olduğunu söylüyor; "Çünkü orada herkes birlikte büyüyor, arkadaşlar sadece dışarı çıkıp içmek için bir araya gelmiyor, en değerli zamanlarını da birlikte geçiriyorlar," diyor. Demek o yüzden İstanbul'da bütün Ankaralılar beraber dolaşıyor, her yerde öbekleşiyorlar diyerek aydınlanıyorum kendimce.

Bu bir şekilde kendi fan kulübünüz gibi mi?Biz küçük bir yerde çok fazla aynı şeyleri paylaşarak büyüdük. Birbirimize çok bağlıyız çünkü birbirimizi çok iyi biliyoruz, hepimizi aynı safhalardan birlikte geçtik. Oradaki sosyal ortam her zaman görüşlerinizi paylaşabileceğiniz bir yerdir, burada haftada bir gün içki içmek için bir araya geliyor insanlar, sosyal ortam daha büyük ama içerik daha kıt.

Neden buraya geldiniz o zaman?

Çünkü orada bir yerden sonra yapacak bir şey yok. Oradaki kitle zaten hep birlikte buraya geldik. Kimse başka bir şey düşünemiyordu, kendimizi aşmak için İstanbul'a gelmeliydik. Orada düşündük burada uyguluyoruz.
Ankara'dan İstanbul'a gelişini de hayatındaki eğitim sürecinin bir parçası olarak görüyor bir yerde. "Ankara insanı kendine yöneltiyor, 'Bir şey bulacaksan kendinde bul' diyor. Burada ise 'akıllı ol ve bulduğun şeyleri nasıl yoluna koyacağını öğren' gibi bir durum var. İstanbul insanı böyle bir uyanışa sevk ediyor."
Uyanış tabiri Yasemin'in İstanbul'dan anladığına cuk oturuyor çünkü Ankara'da sürekli hayal kuruyormuş. "Nahifliğim oradan geliyor, orada her gördüğüme bir şeyler yazıyordum, her şey çok basitti, sanat algım çok basitti. Burada bir büyük bütünlük içinde olduğunu hissediyorsun, 'Aa dünya kocaman bir yermiş' diyorsun. İstanbul bir evren ve ben ne kadar küçük bir şeyim bunu burada daha iyi anladım diyebilirim. Ben onu nasıl en güzel şekilde yaşayabilirsem onu yapacağım." Yani hiçbir şeyler kavga edesi yok, İstanbul'a bakmış, anlamış ve kabul etmiş. Söylemek istediklerini, düşüncelerini, fikirlerini koyabileceği bir kanal seçmiş, rahat bir şekilde yaşıyor.

Yasemin'in İstanbul'a gelişi böyle. Aklının köşelerinde yeşeren müzik saplantısını yola yordama sokmayı becerdikten sonra da doğru insanları bulduğuna da emin olunca albüm üzerinde çalışmaya başlamış. Ama artık bu bekleyiş karşısında o kadar sabırsızlanmış ki albüm henüz tamamlanmadan, bitirdikleri birkaç şarkıyı MySpace'e koymaya karar vermiş. Ve bu aslında gayet sessiz sedasız kendi haline hareket, herkesin bir anda ona doğru bakmasına yol açmış. Hiçbir reklam olmadan büyüyen böylesi bir ilgi karşısında Yasemin de şaşkın ve çok heyecanlı. Mayıs ayında 10 binli rakamlarda olan dinlenme sayısı şu anda 200 bini geçmiş durumda.
"Kendi kendine işledi her şey," diyor. "Büyük bir ekiple çalıştım, o insanları da kendime inandırdım, onlar da hevesliymiş ki her şey yolunda ilerledi. MySpace diye bir şey varmış, şarkıları koyduk ve birileri fark etti. Benim için de çok yeni bir şey demek ki oluyormuş, kendi dinleyicisini buldu, kendiliğinden büyüdü. Gerçekten inandığın güzel bir işin varsa oluyormuş demek ki."

Bu ilgi korkutmuyor mu seni? Sorumluluk alıyormuş gibi hissetmiyor musun?Hissediyorum tabii ki. Tembellik yapamıyorum artık. Eskiden tembellik yapmaya daha açık bir tiptim ama şimdi biliyorsun bir sürü insan senden bir şeyler bekliyor o yüzden aklımı daha çok çalıştırmaya çalışıyorum, daha çok üretmek istiyorsun. Bu ilgi beni rahatsız etmiyor tersine bir yandan beni kamçılayan bir şey.
Yasemin'in şarkılarını ilk dinlediğinizde, sözler anında dikkat çekiyor. Bilinç akışı hissi veren, soyut ve sembolik göndermelerle dolu, pek alışık olmadık sözler. Hayal dünyasından çıktıkları, kendisi için çok şey ifade ettikleri belli. Dinleyenler içinse durum biraz daha zor olabilir. Yazarken derdimi anlatamayacağım hissine kapılıyor mu acaba? "Asla. Bunu ben düşündüm, bir üslup olarak buldum kendime. Böyle devam etmeyecek ama, ben başka türlü şeyler de yazıyorum. Yazarken bir hissi verebilmenin önemi üzerine gidiyorum. Her şey hissederek başlıyor bence; herkes kendi düşüncesini hissettiği şey üzerinden geliştirebilir."


Bir de hep hikayelerden alıntılar gibi sanki. Kimlerin hikayeleri bunlar?
"Kişisel şeylerden yola çıkarak büyük bir bütüne yol alıyorum denebilir. Daha çok tanıklık ediyormuşum gibi geliyor. Gördüğüm şeyleri insanlara söyleme metodum bu benim."

Daha çok rahatsızlıklardan dem vuruyor gibisin..."Evet aynen öyle. O açıdan aslında biraz toprak altından giden bir albüm. Sarkastik, hafife alan bir durumu da var. 'Hadi bununla dalga geçelim ki şuradan bir çıkalım bir dakika ya' gibi. Çünkü bu gerçeklik o kadar da hakim olamamalı hayatımıza, o kadar da rahatsız olmamamız lazım. İyi şeyler yapabilmek için bunları sindirip yukarı çıkabilmek ve başka bir açıdan bakabilmeyi öğrenmek lazım. Ancak o zaman çözüm üretebiliyorsun çünkü ve ben çözüm üreten biri olmak istiyorum, daha fazla 'şu yanlış, bu yanlış' diye bağırman biri olmak istemiyorum."
Yasemin'in uçan kuştan, çayır çimenden ilham alabilecek gibi, kıpır kıpır çok pozitif bir hali var. Halbuki üretmek için acı çekmek, kötümserliğe de yer bırakmak gerek derler. Ama o hiç öyle gibi gözükmüyor. Soruyorum

Şeytanlarınla aran nasıl? Hiç karanlık tarafın yok mu?

"Acı çekmek çok şeytansı bir şey değil ama acı çekmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum, bu sayede var olduğumu daha iyi anlıyorum ve var olursam her şey değişebilir. Ben küçücük bir şeyim ve ben değişirsem bir şeyler de değişebilir. Kendi çöpünü temizlemek gibi bir şey. Acı var albümde, bunu yaşadığım anlaşılıyor. Bu güzel bir şey çünkü kendi varoluşumuzun farkına vardırıyor, birileri bize acı çektirdiler ama bu iyi bir şey. Karanlık derken?"

Kendinde sevmediğin şeyler, kötülük yapma potansiyelinden bahsediyorum....

"(Her şeyi bir anda ve tam olarak anlatma derdinde çok içten bir panikle) Kötülük yapılamaz bir şey bence. Onu hayatımdan tamamen kaldırmak istiyorum, kötülüğe hiç inancım yok. İçimdekilerle iyi anlaşmaya bakıyorum, şeytanlarımın nerede durması gerektiğin çok iyi biliyorum ve asla devreye sokmuyorum onları."
Yasemin albümdeki bütün şarkıların söz ve müziklerinden sorumlu. Hali hazırda yazdığı şarkılara müzikal alt yapıları da stüdyoda hep birlikte şekil vermişler. Zaten yazdığı her şarkının aranjmanıyla ilgili de kafasında bir fikir oluyormuş Ya da çok belirsizse, çalıştığı insanlarla beraber araştırıp, 'Hah işte bu' diyene kadar bakıyorlarmış: "Müzik aslında ayin temelli bir şey ya, kendi küçük ayinini yaratmaya çalışırken kullandığın seslerin senin elinden çıkması lazım, ben de buna ulaşmaya çalışıyorum," diyor. Ve her seferinde daha iyi yapabiliyor gibi hissediyormuş bunu: "Eskiden daha zayıftım şimdi yavaş yavaş ne istediğini bilen biri oluyorum."

Peki seni stüdyoda hiç "Dur bir yavaş ol Yasemin bu buraya olmaz, teknik olarak imkansız, yanlış" diye uyardıkları oluyor mu?

"Zaten ben de şarkılar birbirleriyle tutarlı olsunlar istiyorum, o yolda ilerliyorum. Tersi olduğu zaman sadece bir deneye dönüşüyor, öyle olsun istemedim. Bundan sonra her şey değişebilir ama ben albüm albüm deneyler yapmak istiyorum. Mesela Emre'yle şöyle şeyler oluyor, onların armoni bilgileri diye bir şey var, ben daha yeni yeni öğrenmeye çalışıyorum. Bazen çakışan armoniler çok hoşuma gidiyor mesela 'Aslında Bir Konu Var'da öyle bir şeyi bıraktık. Aslında doğru değildi ama dinledim ve uymadığını anladım ama bana çok güzel geldi, tam anlatmak istediğim hissi verdi. O zaman da bıraktık doğru yanlış demeden istediğimiz gibi. Bu şekillerde anlaşıyoruz. Çalıştığım insanlar da denemeye çok açık insanlar oldukları için sorun yaşamıyoruz."
Şarkı sözü yazarken ara ara tıkandığını hissettiği zamanlar da oluyormuş. Her seferinde başka türlü bir şey yazmaya çalıştığı, kendini tekrar etmek istemediği için bazen "Eyvah herhalde yazamayacağım" dediği oluyormuş ama sonra geçiyormuş. "Ben bunu öğrendim, yavaş yavaş yeniden geleceğini biliyorum o yüzden o gibi zamanlarda oturup bekliyorum. Yapmam gereken daha çok okumak araştırmak daha çok düşünmek bunları yaptıkça o sana geliyor zaten. Çok adaletli çalışıyor her şey."
Böylesine hayal dünyasına düşkünken, gündemi de takip etmeyi ihmal etmiyor. "Politika zaten dünyanın kendisi, öyle bir inşa edilmiş ki onu görmezden gelirsen birçok şeyi bilemiyorsun ama politikaya ne kadar yakından ya da uzaktan bakmak istediğinle alakalı. Ben o kadar yakından bakmak istemiyorum çünkü ben politikaya o kadar inanmıyorum," diyor. "Evet politika var bakıyorum görüyorum onu anlayabiliyorum, TV'de bir şey gördüğüm zaman neyin çarpıtıldığını ayırabiliyorum, politikaya dair belili temel bir anlayışım gelişmiş durumda ama ben daha çok sanata inanıyorum. Bilgiyi bir yerden bir yere taşımak. Bence en önemli şey bu hayatta. Politikaya bakıyorum ama sanata inanıyorum."

Henüz albümü ortalarda yokken insanların kanına girdiği için Hayvanlar albümü bir sürü insan için büyük beklentilere sebep olmuştu, yayınlandıktan sonra ise tek bir eleştiriye maruz kaldı. Neden bu kadar kısa? (Albüm 30 dakika süren dokuz şarkıdan oluşuyor)."Bu benim ilk albümüm ve bir şeylere yeni yeni uyanıyorum. Kafam sürekli değişiyor. Ben bu dokuz şarkının beraber çalışabileceğini düşündüğüm için bir araya getirdim, daha fazlası albümün bütünlüğüne uymuyordu. Dokuz şarkıda kendini düzgün ifade ettiğini, her şeyin yerli yerine oturduğunu hissettim, elediğim uymayan bir sürü şarkı da oldu. Bir noktadan sonra dolgu malzemesi mi acaba diye düşündürttüler bir tane daha güzel diye şarkı koysam bu bütünlük bozulacaktı. Birbirini tekrar etsin istemedim."

Neler dinliyorsun?


"Yeni şeyleri pek takip edemez oldum. Ben aslında daha çok Pink Floyd gibi adamların nasıl bu kadar büyük bir şey yapabildikleri daha çok şaşırtıyor. O sıradaki aydınlanmanın şu anki döneme çok benzediğini düşünüyorum."
Müziğin biraz alternatif saflarında koşturan her kadın şarkıcı gibi Tori Amos ve Björk takıntısı var mı çok merak ediyorum ve verdiği cevap Yasemin'i biraz daha sevmeme neden oluyor. "Tori Amos hiç olmadı! Hiç sevmem kendisini, beni bir yere sürüklemiyor ama Björk taş gibi duruyor işte ve her seferinde yeni bir şeyle geliyor. Patti Smith'i çok severim ben."
Türk müzik piyasasında ise işini severek yaptığına inandığı insanlarla anılmak gibi bir derdi var. Mesela Çilekeş'in yeni albümünü çok sevmiş. Sagopa Kajmer'e 'bayılıyor'. Dandadadan'ı, Mira'yı çok takdir ediyor. "Türkiye'de genelde ezbere dayalı bir sistem geçerli; eğitimde, hayatta, müzikte. O yüzden yeni ve iyi şeye çok az rastlıyorsun," diyor ve yüksek sesle "Ezber ne ya çok ayıp bir şey? Yeni bir şey vizyonu açık şeylere rastlamak çok zor," diye de eklemeden duramıyor.

Pis bir soru. Seni şimdiden Nil Karaibrahimgil'e benzetenler çıkmaya başlamış. Ne diyorsun?

"Ben insanların gerçekten benzettiklerine inanmıyorum. İlk bakışta daha dışardan bakanlar bir şeyleri başka bir şeye benzeterek öğreniyor bazı insanlar. Ama yavaş yavaş bunun geçeneğini düşünüyorum. Yani aynı zamanda çıkan yeni kadın ve tek başına çıkan çok az kişi var o yüzden bu benzetmeler yapılıyor."
Bütün bu sıkıcı benzetmeler bir yana Yasemin asıl derdinin kendi kendini aşmak olduğunu söylüyor. Güzel konserler hayal ediyor, grubu gaza getirecek konser imkanları olsun istiyor. Müziği sahnede hem kendisi hem de seyirci için bir adım öteye taşıyacak, daha büyük ayin haline getirecek konserler düşlüyor. "Şarkıların tasarımını geliştirdikçe geliştirmek istiyorum. Albümdeki haliyle bitmedi bu şarkılar, konserlerde canlanacak, gelişecek ve değişecek. Şu anda tam da onun arayışı içindeyiz. Seyredeni nasıl olduğu yerden başka bir yere götürebiliriz bunu düşünüyoruz."
Müzikal geleceği konusunda ise aklı biraz karışık. Şu sıralar plan yapmakla çok zaman harcıyor ama kati kararlar almaktan da özenle çekiniyor. Aklında uçuşan bir sürü fikir varmış ama daha insanlarla paylaşacak olgunlukta olmadıklarını söylüyor.
Pek sevmese de sürekli röportaj vermek, konserler için çalışmak ve albüm promosyonu oradan oraya koşturarak zaman geçiriyor Yasemin. Ama bunlar dışında hayatta en sevdiği şey, tıpkı çocukken yaptığı gibi, eve kapanıp kendince oyunlar oynamak. Bir şeyler öğrenmeye bayılıyor, bilgiye bağımlı olduğunu söylüyor. En çok da okuyarak bilgi ediniyor. Bunun dışında interneti çok seviyor, çizim yapıyor. Dışarıya eğlenmeye çıkmayı da seviyor ama çok az. Çıktığına değsin istiyormuş. Bunu da yakın arkadaşlarıyla buluşarak, konserlere giderek gerçekleştiriyor. Grafik mezunu ama şu ana kadar hiç tam zamanlı bir işte çalışmamış, hep freelance işler yapmış. Şu anda malum sebeplerden onu da bırakmış. "Ama olsa iyi olur," diyor ve gülerek ekliyor: "Çok ihtiyacım var".




Notlar:

*YaseminMori.org, ve YaseminMori.blogspot.com sitelerinin her ikisinin de asıl Yasemin'le bir ilgisi yok. "Çok iyi niyetli hareketler teşekkür ediyorum hazırlayanlara," diyor. Kendi resmi sitesi de yakında açılacak ama her şey çok üst üste geldiği için biraz daha beklememiz gerekiyor.

*Fotoğraf çektirmeyi pek sevmiyor. "Fotoğrafımın neden çekilmesi gerektiğini anlayamıyorum aslında, belki de kendimle ilgili geliştirmem gereken bir şey kendimi bir sanat objesi olarak kullanmayı öğrenmeliyim," diyor. "Albümün içinde fotoğraf olunca ne oluyor anlayamadığım için koymadım."

*Albüm kapağının tasarımı çoğu insanın sandığının aksine kendisine ait değil. Yakın arkadaşı müzisyen Seha Can'la ortak işleri. Kendi yaptığı şeyler içine sinmeyince Seha'dan yardım istemiş. "Kapaktaki şekiller hayvan şekilleri ama o kadar çok oynadık ki şekillerle biz girdik neredeyse içlerine." Şarklı sözleri ise Yasemin'in kendi el yazısıyla yayınlanmış.

Alternatif müzik âleminin parlayan yıldızı


Hayvanlar albümünün yayınlanmasına yakın, mayıs ayında, MySpace sayfasında dinlenme sayısı 10 bin civarındaydı. Şu anda 250 bine yaklaşıyor. İstanbul alternatif müzik âleminin parlayan yıldızı. Albüm çok güzel, çok değişik. Bırak Bu Rock'n Roll'u, Mutsuz Punk... Bunlar güzel şarkılar. Söz, müzik, düzenleme çok başarılı. Fazla tıraş yok, kalabalık yok. Teknik konuları da geçin, dinleyici olarak söylüyorum: Yasemin son dönemde çölleşen müzik âlemimizde vaha gibi. Dinlemek lazım. Bir de not: Korhan Futacı (bkz. DandadaDan) Bırak Bu Rock'n Roll'u isimli şarkıda saksofon çalıyor. Ve döktürüyor. Şu ara kendi albümünü kaydettiğini söyleyeyim. Oradan da güzel şeyler gelecek belli...

Mehmet TEZ / Sabah