1 Ağustos 2008 Cuma

Yasemin Harikalar Diyarında

Yasemin Mori Rolling Stone dergiye uzun bi o kadar da keyifli bir röportaj vermiş

***

Sızlanmaktansa çözüm öneriyor, hayal kurmayı ve kendi başına oyunlar oynamayı seviyor, bazen acı çekerek var olduğunu hissediyor. Huzurlarınızda 'kendi deyimiyle' ezbere dayalı müzik aleminde 'bizim deyimimizle' heyecan verici bir renk getiren YASEMİN MORİ






Röpörtaj:
Pinar Üzeltüzenci
Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu
RollingStone Ağustos 2008
***
Dünya Kocaman Bir Yermiş!

Yasemin'le ilgili şöyle bir durum var: Güzellik, yetenek ve iyi kalplilik gibi vasıfların hepsini birden üzerinde taşısa da insanda, özellikle de hemcinslerinde, kıskançlık hissi uyandırmıyor. İtici gelmiyor. İçinden saçılan samimiyetiyle alakalı bir şey olabilir. Röportaj için buluştuğumuz Kemancı'ya hafiften geç, apar topar, kırmızı yanaklar ve heyecanla girdiğinde bile bu çocuksu içtenliği fark ediliyordu. Onu ilk kez 2005 yılında Roxy sahnesinde izlemiştim. Garip elbisesi ve enerjisiyle sahnede deli gibiydi, garip bir aurası vardı. Bir gören bakakalıyordu. Taa o zamanlar da bir albüm üzerinde çalıştığı söyleniyordu. Yaklaşık 5 yıl olmuş. Neden bu kadar uzun sürdü acaba?

"Ankara'dan İstanbul'a geldim ve müzik ve albüm yapmak istediğimi çok iyi biliyordum. Aslında İtalya'da Benetton'un Fabrika denen sanat okuluna gitmeyi düşünüyordum. Grafik tasarım okurum sonra da müzik durumlarına bakarım diyordum. Hep bir şeyler yapasım vardı. Daha sonra İstanbul'a taşındım. Emre Irmak (prodüktörü), daha önceden okulda bir projede bana yardım etmişti, o şekilde tanışmıştık. İstanbul'da da Emre'yle çalışmaya devam ettik ve aslında tam olarak bunu yapmak istediğime karar verdim, İtalya fikrinden uzaklaştım. Emre'yle denemeler yapmaya başladık. Kendime bir yol bulmaya çalıştım." En başından beri hayalini kurduğun şey müzik yapmakmış yani. Tasarım biraz da bu yolu açacak kilit gibi işlemiş hayatında.
Yasemin, 1982 İstanbul doğumlu. Küçükken ailesinin Ankara'ya taşınmasından sonra üniversite bitimine kadar orada yaşıyor. Bütün eğitimini orada tamamlıyor. Annesi Türk Hava Yolları'ndan emekli, babası mimar. Kendisinden 10 yaş büyük bir ablası var. Erken uyanışında ablasının rolünün çok büyük olduğunu söylüyor. Fazla araştırmasına gerek kalmadığını, ablasının biriktirdiği bilgilerin ortasında büyüdüğünü itiraf ediyor. Yasemin kendi bildi bileli sesiyle oynamayı çok severmiş. Küçüklüğünden beri müzik olmadan sesiyle oyunlar oynar, kayıtlar yapar eğlenirmiş. Kendi kendini keşfederek nelere da çok açık olduğunu öğrenmeye çalışmış.

Bütün bunları yaparken bilincin hep açık mıydı, aklındaki bir şey için mi çalışıyordun?

Ben çok yalnız büyüdüm. Annem babam hep dışarıdaydı, ablam da okulda. Evde kendimi oyalamanın yollarını arardım, o yüzden de, 'Elimde hiçbir şey, yanımda kimse yoksa ne yapabilirim? Şarkı söyleyebilirim, resim çizebilirim' şeklinde bulduğum yollar sayesinde keşfettim kendimi.
Yalnız büyümesinin yanında, hayatının çoğunu geçirdiği Ankara'nın da karakterinin oluşumuna etkisi büyük olduğunu söylüyor; "Çünkü orada herkes birlikte büyüyor, arkadaşlar sadece dışarı çıkıp içmek için bir araya gelmiyor, en değerli zamanlarını da birlikte geçiriyorlar," diyor. Demek o yüzden İstanbul'da bütün Ankaralılar beraber dolaşıyor, her yerde öbekleşiyorlar diyerek aydınlanıyorum kendimce.

Bu bir şekilde kendi fan kulübünüz gibi mi?Biz küçük bir yerde çok fazla aynı şeyleri paylaşarak büyüdük. Birbirimize çok bağlıyız çünkü birbirimizi çok iyi biliyoruz, hepimizi aynı safhalardan birlikte geçtik. Oradaki sosyal ortam her zaman görüşlerinizi paylaşabileceğiniz bir yerdir, burada haftada bir gün içki içmek için bir araya geliyor insanlar, sosyal ortam daha büyük ama içerik daha kıt.

Neden buraya geldiniz o zaman?

Çünkü orada bir yerden sonra yapacak bir şey yok. Oradaki kitle zaten hep birlikte buraya geldik. Kimse başka bir şey düşünemiyordu, kendimizi aşmak için İstanbul'a gelmeliydik. Orada düşündük burada uyguluyoruz.
Ankara'dan İstanbul'a gelişini de hayatındaki eğitim sürecinin bir parçası olarak görüyor bir yerde. "Ankara insanı kendine yöneltiyor, 'Bir şey bulacaksan kendinde bul' diyor. Burada ise 'akıllı ol ve bulduğun şeyleri nasıl yoluna koyacağını öğren' gibi bir durum var. İstanbul insanı böyle bir uyanışa sevk ediyor."
Uyanış tabiri Yasemin'in İstanbul'dan anladığına cuk oturuyor çünkü Ankara'da sürekli hayal kuruyormuş. "Nahifliğim oradan geliyor, orada her gördüğüme bir şeyler yazıyordum, her şey çok basitti, sanat algım çok basitti. Burada bir büyük bütünlük içinde olduğunu hissediyorsun, 'Aa dünya kocaman bir yermiş' diyorsun. İstanbul bir evren ve ben ne kadar küçük bir şeyim bunu burada daha iyi anladım diyebilirim. Ben onu nasıl en güzel şekilde yaşayabilirsem onu yapacağım." Yani hiçbir şeyler kavga edesi yok, İstanbul'a bakmış, anlamış ve kabul etmiş. Söylemek istediklerini, düşüncelerini, fikirlerini koyabileceği bir kanal seçmiş, rahat bir şekilde yaşıyor.

Yasemin'in İstanbul'a gelişi böyle. Aklının köşelerinde yeşeren müzik saplantısını yola yordama sokmayı becerdikten sonra da doğru insanları bulduğuna da emin olunca albüm üzerinde çalışmaya başlamış. Ama artık bu bekleyiş karşısında o kadar sabırsızlanmış ki albüm henüz tamamlanmadan, bitirdikleri birkaç şarkıyı MySpace'e koymaya karar vermiş. Ve bu aslında gayet sessiz sedasız kendi haline hareket, herkesin bir anda ona doğru bakmasına yol açmış. Hiçbir reklam olmadan büyüyen böylesi bir ilgi karşısında Yasemin de şaşkın ve çok heyecanlı. Mayıs ayında 10 binli rakamlarda olan dinlenme sayısı şu anda 200 bini geçmiş durumda.
"Kendi kendine işledi her şey," diyor. "Büyük bir ekiple çalıştım, o insanları da kendime inandırdım, onlar da hevesliymiş ki her şey yolunda ilerledi. MySpace diye bir şey varmış, şarkıları koyduk ve birileri fark etti. Benim için de çok yeni bir şey demek ki oluyormuş, kendi dinleyicisini buldu, kendiliğinden büyüdü. Gerçekten inandığın güzel bir işin varsa oluyormuş demek ki."

Bu ilgi korkutmuyor mu seni? Sorumluluk alıyormuş gibi hissetmiyor musun?Hissediyorum tabii ki. Tembellik yapamıyorum artık. Eskiden tembellik yapmaya daha açık bir tiptim ama şimdi biliyorsun bir sürü insan senden bir şeyler bekliyor o yüzden aklımı daha çok çalıştırmaya çalışıyorum, daha çok üretmek istiyorsun. Bu ilgi beni rahatsız etmiyor tersine bir yandan beni kamçılayan bir şey.
Yasemin'in şarkılarını ilk dinlediğinizde, sözler anında dikkat çekiyor. Bilinç akışı hissi veren, soyut ve sembolik göndermelerle dolu, pek alışık olmadık sözler. Hayal dünyasından çıktıkları, kendisi için çok şey ifade ettikleri belli. Dinleyenler içinse durum biraz daha zor olabilir. Yazarken derdimi anlatamayacağım hissine kapılıyor mu acaba? "Asla. Bunu ben düşündüm, bir üslup olarak buldum kendime. Böyle devam etmeyecek ama, ben başka türlü şeyler de yazıyorum. Yazarken bir hissi verebilmenin önemi üzerine gidiyorum. Her şey hissederek başlıyor bence; herkes kendi düşüncesini hissettiği şey üzerinden geliştirebilir."


Bir de hep hikayelerden alıntılar gibi sanki. Kimlerin hikayeleri bunlar?
"Kişisel şeylerden yola çıkarak büyük bir bütüne yol alıyorum denebilir. Daha çok tanıklık ediyormuşum gibi geliyor. Gördüğüm şeyleri insanlara söyleme metodum bu benim."

Daha çok rahatsızlıklardan dem vuruyor gibisin..."Evet aynen öyle. O açıdan aslında biraz toprak altından giden bir albüm. Sarkastik, hafife alan bir durumu da var. 'Hadi bununla dalga geçelim ki şuradan bir çıkalım bir dakika ya' gibi. Çünkü bu gerçeklik o kadar da hakim olamamalı hayatımıza, o kadar da rahatsız olmamamız lazım. İyi şeyler yapabilmek için bunları sindirip yukarı çıkabilmek ve başka bir açıdan bakabilmeyi öğrenmek lazım. Ancak o zaman çözüm üretebiliyorsun çünkü ve ben çözüm üreten biri olmak istiyorum, daha fazla 'şu yanlış, bu yanlış' diye bağırman biri olmak istemiyorum."
Yasemin'in uçan kuştan, çayır çimenden ilham alabilecek gibi, kıpır kıpır çok pozitif bir hali var. Halbuki üretmek için acı çekmek, kötümserliğe de yer bırakmak gerek derler. Ama o hiç öyle gibi gözükmüyor. Soruyorum

Şeytanlarınla aran nasıl? Hiç karanlık tarafın yok mu?

"Acı çekmek çok şeytansı bir şey değil ama acı çekmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum, bu sayede var olduğumu daha iyi anlıyorum ve var olursam her şey değişebilir. Ben küçücük bir şeyim ve ben değişirsem bir şeyler de değişebilir. Kendi çöpünü temizlemek gibi bir şey. Acı var albümde, bunu yaşadığım anlaşılıyor. Bu güzel bir şey çünkü kendi varoluşumuzun farkına vardırıyor, birileri bize acı çektirdiler ama bu iyi bir şey. Karanlık derken?"

Kendinde sevmediğin şeyler, kötülük yapma potansiyelinden bahsediyorum....

"(Her şeyi bir anda ve tam olarak anlatma derdinde çok içten bir panikle) Kötülük yapılamaz bir şey bence. Onu hayatımdan tamamen kaldırmak istiyorum, kötülüğe hiç inancım yok. İçimdekilerle iyi anlaşmaya bakıyorum, şeytanlarımın nerede durması gerektiğin çok iyi biliyorum ve asla devreye sokmuyorum onları."
Yasemin albümdeki bütün şarkıların söz ve müziklerinden sorumlu. Hali hazırda yazdığı şarkılara müzikal alt yapıları da stüdyoda hep birlikte şekil vermişler. Zaten yazdığı her şarkının aranjmanıyla ilgili de kafasında bir fikir oluyormuş Ya da çok belirsizse, çalıştığı insanlarla beraber araştırıp, 'Hah işte bu' diyene kadar bakıyorlarmış: "Müzik aslında ayin temelli bir şey ya, kendi küçük ayinini yaratmaya çalışırken kullandığın seslerin senin elinden çıkması lazım, ben de buna ulaşmaya çalışıyorum," diyor. Ve her seferinde daha iyi yapabiliyor gibi hissediyormuş bunu: "Eskiden daha zayıftım şimdi yavaş yavaş ne istediğini bilen biri oluyorum."

Peki seni stüdyoda hiç "Dur bir yavaş ol Yasemin bu buraya olmaz, teknik olarak imkansız, yanlış" diye uyardıkları oluyor mu?

"Zaten ben de şarkılar birbirleriyle tutarlı olsunlar istiyorum, o yolda ilerliyorum. Tersi olduğu zaman sadece bir deneye dönüşüyor, öyle olsun istemedim. Bundan sonra her şey değişebilir ama ben albüm albüm deneyler yapmak istiyorum. Mesela Emre'yle şöyle şeyler oluyor, onların armoni bilgileri diye bir şey var, ben daha yeni yeni öğrenmeye çalışıyorum. Bazen çakışan armoniler çok hoşuma gidiyor mesela 'Aslında Bir Konu Var'da öyle bir şeyi bıraktık. Aslında doğru değildi ama dinledim ve uymadığını anladım ama bana çok güzel geldi, tam anlatmak istediğim hissi verdi. O zaman da bıraktık doğru yanlış demeden istediğimiz gibi. Bu şekillerde anlaşıyoruz. Çalıştığım insanlar da denemeye çok açık insanlar oldukları için sorun yaşamıyoruz."
Şarkı sözü yazarken ara ara tıkandığını hissettiği zamanlar da oluyormuş. Her seferinde başka türlü bir şey yazmaya çalıştığı, kendini tekrar etmek istemediği için bazen "Eyvah herhalde yazamayacağım" dediği oluyormuş ama sonra geçiyormuş. "Ben bunu öğrendim, yavaş yavaş yeniden geleceğini biliyorum o yüzden o gibi zamanlarda oturup bekliyorum. Yapmam gereken daha çok okumak araştırmak daha çok düşünmek bunları yaptıkça o sana geliyor zaten. Çok adaletli çalışıyor her şey."
Böylesine hayal dünyasına düşkünken, gündemi de takip etmeyi ihmal etmiyor. "Politika zaten dünyanın kendisi, öyle bir inşa edilmiş ki onu görmezden gelirsen birçok şeyi bilemiyorsun ama politikaya ne kadar yakından ya da uzaktan bakmak istediğinle alakalı. Ben o kadar yakından bakmak istemiyorum çünkü ben politikaya o kadar inanmıyorum," diyor. "Evet politika var bakıyorum görüyorum onu anlayabiliyorum, TV'de bir şey gördüğüm zaman neyin çarpıtıldığını ayırabiliyorum, politikaya dair belili temel bir anlayışım gelişmiş durumda ama ben daha çok sanata inanıyorum. Bilgiyi bir yerden bir yere taşımak. Bence en önemli şey bu hayatta. Politikaya bakıyorum ama sanata inanıyorum."

Henüz albümü ortalarda yokken insanların kanına girdiği için Hayvanlar albümü bir sürü insan için büyük beklentilere sebep olmuştu, yayınlandıktan sonra ise tek bir eleştiriye maruz kaldı. Neden bu kadar kısa? (Albüm 30 dakika süren dokuz şarkıdan oluşuyor)."Bu benim ilk albümüm ve bir şeylere yeni yeni uyanıyorum. Kafam sürekli değişiyor. Ben bu dokuz şarkının beraber çalışabileceğini düşündüğüm için bir araya getirdim, daha fazlası albümün bütünlüğüne uymuyordu. Dokuz şarkıda kendini düzgün ifade ettiğini, her şeyin yerli yerine oturduğunu hissettim, elediğim uymayan bir sürü şarkı da oldu. Bir noktadan sonra dolgu malzemesi mi acaba diye düşündürttüler bir tane daha güzel diye şarkı koysam bu bütünlük bozulacaktı. Birbirini tekrar etsin istemedim."

Neler dinliyorsun?


"Yeni şeyleri pek takip edemez oldum. Ben aslında daha çok Pink Floyd gibi adamların nasıl bu kadar büyük bir şey yapabildikleri daha çok şaşırtıyor. O sıradaki aydınlanmanın şu anki döneme çok benzediğini düşünüyorum."
Müziğin biraz alternatif saflarında koşturan her kadın şarkıcı gibi Tori Amos ve Björk takıntısı var mı çok merak ediyorum ve verdiği cevap Yasemin'i biraz daha sevmeme neden oluyor. "Tori Amos hiç olmadı! Hiç sevmem kendisini, beni bir yere sürüklemiyor ama Björk taş gibi duruyor işte ve her seferinde yeni bir şeyle geliyor. Patti Smith'i çok severim ben."
Türk müzik piyasasında ise işini severek yaptığına inandığı insanlarla anılmak gibi bir derdi var. Mesela Çilekeş'in yeni albümünü çok sevmiş. Sagopa Kajmer'e 'bayılıyor'. Dandadadan'ı, Mira'yı çok takdir ediyor. "Türkiye'de genelde ezbere dayalı bir sistem geçerli; eğitimde, hayatta, müzikte. O yüzden yeni ve iyi şeye çok az rastlıyorsun," diyor ve yüksek sesle "Ezber ne ya çok ayıp bir şey? Yeni bir şey vizyonu açık şeylere rastlamak çok zor," diye de eklemeden duramıyor.

Pis bir soru. Seni şimdiden Nil Karaibrahimgil'e benzetenler çıkmaya başlamış. Ne diyorsun?

"Ben insanların gerçekten benzettiklerine inanmıyorum. İlk bakışta daha dışardan bakanlar bir şeyleri başka bir şeye benzeterek öğreniyor bazı insanlar. Ama yavaş yavaş bunun geçeneğini düşünüyorum. Yani aynı zamanda çıkan yeni kadın ve tek başına çıkan çok az kişi var o yüzden bu benzetmeler yapılıyor."
Bütün bu sıkıcı benzetmeler bir yana Yasemin asıl derdinin kendi kendini aşmak olduğunu söylüyor. Güzel konserler hayal ediyor, grubu gaza getirecek konser imkanları olsun istiyor. Müziği sahnede hem kendisi hem de seyirci için bir adım öteye taşıyacak, daha büyük ayin haline getirecek konserler düşlüyor. "Şarkıların tasarımını geliştirdikçe geliştirmek istiyorum. Albümdeki haliyle bitmedi bu şarkılar, konserlerde canlanacak, gelişecek ve değişecek. Şu anda tam da onun arayışı içindeyiz. Seyredeni nasıl olduğu yerden başka bir yere götürebiliriz bunu düşünüyoruz."
Müzikal geleceği konusunda ise aklı biraz karışık. Şu sıralar plan yapmakla çok zaman harcıyor ama kati kararlar almaktan da özenle çekiniyor. Aklında uçuşan bir sürü fikir varmış ama daha insanlarla paylaşacak olgunlukta olmadıklarını söylüyor.
Pek sevmese de sürekli röportaj vermek, konserler için çalışmak ve albüm promosyonu oradan oraya koşturarak zaman geçiriyor Yasemin. Ama bunlar dışında hayatta en sevdiği şey, tıpkı çocukken yaptığı gibi, eve kapanıp kendince oyunlar oynamak. Bir şeyler öğrenmeye bayılıyor, bilgiye bağımlı olduğunu söylüyor. En çok da okuyarak bilgi ediniyor. Bunun dışında interneti çok seviyor, çizim yapıyor. Dışarıya eğlenmeye çıkmayı da seviyor ama çok az. Çıktığına değsin istiyormuş. Bunu da yakın arkadaşlarıyla buluşarak, konserlere giderek gerçekleştiriyor. Grafik mezunu ama şu ana kadar hiç tam zamanlı bir işte çalışmamış, hep freelance işler yapmış. Şu anda malum sebeplerden onu da bırakmış. "Ama olsa iyi olur," diyor ve gülerek ekliyor: "Çok ihtiyacım var".




Notlar:

*YaseminMori.org, ve YaseminMori.blogspot.com sitelerinin her ikisinin de asıl Yasemin'le bir ilgisi yok. "Çok iyi niyetli hareketler teşekkür ediyorum hazırlayanlara," diyor. Kendi resmi sitesi de yakında açılacak ama her şey çok üst üste geldiği için biraz daha beklememiz gerekiyor.

*Fotoğraf çektirmeyi pek sevmiyor. "Fotoğrafımın neden çekilmesi gerektiğini anlayamıyorum aslında, belki de kendimle ilgili geliştirmem gereken bir şey kendimi bir sanat objesi olarak kullanmayı öğrenmeliyim," diyor. "Albümün içinde fotoğraf olunca ne oluyor anlayamadığım için koymadım."

*Albüm kapağının tasarımı çoğu insanın sandığının aksine kendisine ait değil. Yakın arkadaşı müzisyen Seha Can'la ortak işleri. Kendi yaptığı şeyler içine sinmeyince Seha'dan yardım istemiş. "Kapaktaki şekiller hayvan şekilleri ama o kadar çok oynadık ki şekillerle biz girdik neredeyse içlerine." Şarklı sözleri ise Yasemin'in kendi el yazısıyla yayınlanmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder