29 Eylül 2008 Pazartesi

İşte 'O Kız'

Son günlerde; adı hayli ilginç bir albüm baştan sona defalarca dinleniyor, uzun süredir ilk kez gönül rahatlığı ile o albümü sevdiklerimize hediye olarak sunabiliyor, çıkış parçasının klibini ise hayranlıkla izliyoruz. Minyon, kıvırcık saçlı, genç ve güzel 'o kız' şarkı söyledikçe devleşiyor. Yasemin Mori; Hayvanlar albümü ile hem istaykâr hem de tatlı bir başkalık katıyor içimize. Şimdi bizimle hayatına dair merak edilenleri paylaşıyor.



Marie Claire, Yasemin Mori, Fotoğraf Emre GüvenMarie Claire: Mori; oldukça ilginç bir soyadı... Gerçek mi?

Yasemin Mori: Hayır değil! Mori; Balkan dillerinde ‘kız’ demek. Anneanne tarafım Edirneli benim. Küçükken bazı arkadaşları ‘Yasemin Mori’ diye çağırırlardı beni. ‘Yasemin kız’ yani... Yıllar sonra tınısı çok hoşuma gitmeye başladı. Jim Morisson’ı da çok severim ayrıca! (Gülüyor)



Peki nasıl tanıştınız Jim Morrison ve dolayısıyla müzikle?

Ben ilkokul çağındayken ablam gençlik dönemini yaşıyordu. Odasından pek çok farklı türde müzik sesi yükselirdi. Ben biraz da hazıra kondum aslında. Onun dinlediklerinden yola çıkarak zaman içinde kendi müzik dağarcığımı oluşturdum. Sonra da içgüdüsel olarak kendi şarkılarımı yapmaya başladım. Bu konuda denemeler yaptıkça zaten ister istemez müzik yapan insanlarla tanışıp, çalışıyorsunuz... Lisede ve devamında üniversitede Grafik okurken çeşidi gruplarda şarkı söyledim. Bir bakmışım müzik çoktan girmiş hayatıma...

Bilkent Üniversitesi Grafik Bölümü’nden mezunsunuz. Ancak bitirme tezinizi dahi müzik üzerine oluşturmuşsunuz.

Müzikle birlikte tasarıma ve resme de büyük bir ilgi duyuyordum. Grafik okumamın müzikle ilgili düşünce biçimimi de geliştireceğini düşünmüştüm. Müzik bana hep açıktı, hayatımın her anında vardı. Düşünün! Bitirme tezimin dahi içine girecek kadar..

Albüm yapma süreciniz nasıl gelişti? Bugün birçok genç müzisyen albüm yapma hayali kuruyor fakat çok azı hayalini gerçekleştirebiliyor.

İstanbul’a taşındıktan sonra daha müzikle ilgilenecek daha çok zamanım oldu. Hayatımın geri kalan kısmında tamamen müzik ile iç içe olmaya karar vermiştim. Aslında bu karar üniversiteye girmeden önce almıştım ama o zamanlar henüz bilinçaltımdaydı sanırım. Aslında üniversiteyi de İstanbul da okumam gerektiğini düşünüyordum fakat ailemin yanı ve Ankara’nın imkanları daha tatlı gelmişti o sırada. Tatillerde İstanbul’a ablamın yanına geliyordum. Mezun olduktan sonra da burada bir süre yaşayıp, şehir ile ilgili neler hissedeceğimi keşfetmek istedim. Zaten iş başvuruları yapmak için daha sık uğramaya başlamıştım, bir yandan da Emre ile (Irmak) müzik hakkında konuşup duruyorduk. Ben bir grup kurmaya çalışıyordum, müzisyen arkadaşlar arıyordum. Emre’yle tek seferlik bir proje grubu oluşturduk, Roxy’de sahne aldık, sanırım müziğe daha dik bakmamı sağlayan anlardan biriydi o an. Gerisi de geldi zaten...

Neler hissetiniz İstanbul’a dair? İnsan bazen bu şehirde kendini ufacık hissediyor...

Açıkçası bana o kadar da zor gelmedi, o dönemde gayet gözü kara bir tiptim. ‘Bakalım dünya bana hazır mı? havalarındaydım. Dolayısıyla alışmaktan çok söylediğiniz gibi hissetmeye kanalize ettim kendimi. Bir de burada yaşayan arkadaşlarım vardı zaten, bu kendimi yalnız hissetmememi sağladı. o zaman dünya bir anda kendiliğinden küçülüyor. Siz değil!

Sesinizi önce internet üzerinden duyurmayı tercih etmişsiniz. Bu bir tür nabız yoklama gibi miydi sizin için?

Myspace sevdiğim bir ağ, oraya dünyanın her yerinden müzisyenler ve sanatçılar yaptıkları işleri yüklüyorlar. Sonra siz site içersinde sayfadan sayfaya gezerken farklı müzik türleri, resim ya da illüstrasyonlarla karşılaşıyorsunuz, yeni dergiler keşfediyorsunuz, keşiflerinizi kendi listenize ekleyebiliyorsunuz ve o ağın bir parçası oluyorsunuz. Ben o siteye şarkılarımı yüklerken plak şirketi de aynı anda klipi televizyon kanallarına ulaştırdı, aslında önce internet aracılığı ile çıkış yaptım diye bir durum yok, sadece müziğin internetten yayılımı çok daha hızlı oldu.

Albümünüzün adı Hayvanlar... Hem isyankar hem de sevimli; nereye çekerseniz oraya gidiyor...

Evet hayvanlar ismi insanların kodladığı şekliyle pek çok anlama çekilebilir. İlginç olmasının yanı sıra her şeyden bağımsız bir şekilde o âleme baktığımızda çok güzel işleyen bir var oluş sistemiyle karşılaşıyoruz, bu da insanlığa ve insanların oluşturduğu her şeye olan dikkatimi artırdı. Yani eleştirel bir bakış acısı da var albümde. Ayrıca içgüdülerle ilgili düşünmeye başladığımda da onların âlemi gözümde canlandı, benim için önemli bir çıkış noktasıydı.

Aslında kısa da bir albüm sizinki... Dokuz parçadan oluşuyor ve sadece 30 dakika sürüyor. Neden kısa tutmak istediniz?

Yaptım yaptım bu kadar oldu! (Gülüyor) ‘Şu şarkıyı eleyelim bu şarkıyı baştan yapalım, e şarkının şu kısmını çıkaralım’ gibi gel gitleri neredeyse iki yıl boyunca yaşadım ve en sonunda da albümde her şeyin özünü bırakmaya karar verdim.

Şarkılarımız başkalarının hikayelerinden alıntılar gibi...

Bir yandan bir hikaye anlatıcısı gibi de görüyorum kendimi, bazen çektiğim fotoğrafları anlatıyor muşum gibi geliyor bana, içinde anlamlar gizlenmiş fotoğraflar gibi düşünüyorum bazı şarkılarımı.

Bir yandan da çok gerçeküstü bir havası var albümün? Çatır çatır gerçekleri vurmuyor insanın yüzüne...

Evet; sanırım bu soyut düşünmeyi sevmemden kaynaklanıyor. Olayları metaforlarla birbirine ilişkilendirmeyi seviyorum. Metaforların anlamı derinleştirdiğini ya da genişlettiğini düşünüyorum.

Klibiniz en az ‘Aslında Bir Konu Var’ şarkınızın kendisi kadar etkileyici... Fatih Kızılgök yönetmiş. Nasıl tanıştınız?

Fatih’in ‘Toz’ adında bir kısa filmi var, geçen yıl o filmi seyretmiştim ve anlatım dilinden çok etkilenmiştim. Video çekilmesi söz konusu olduğunda hemen ona ulaştım ve şarkıyı yolladım. Fatih arayıp çalışmaya başladığını haber verince hem tanışmış hem de birlikte çalışmaya başlamış olduk.

Klipte, güçlü bir kadının etrafında uçuşan erkekler var... Feminist bir yaklaşım!

Sadece bir ağacı, bir heykeli ya da bir bütünselliği oluşturmak için toplanmış insanlar var klipte. Aslında bir mıknatısın çekim gücü gibi birbirimize tutunuyoruz ve olmamız gerektiği gibi olduğumuzda da havalanıyoruz.

Performans sanatlarıyla ilgileniyor musunuz?

Evet ilgileniyorum... Klipte koreografi için modern dans öğretmenliği de yapan Seda İşca ile birlikte çalıştık. Klip çekiminden önce birçok kez bir araya geldik ve bana modern dans hissiyle ilgili pek çok ayrıntı öğretti, performans sanatlarıyla daha yakından ilgilenmem gerektiğini düşündüm. Ben günlük hayatımda da genellikle evren algımı genişletecek ya da renklendirecek kitaplar okuyorum ve öyle müzikler dinlemeye özen gösteriyorum. Davul çalmaya da başladım. Tüm zamanım provalarla ve müzik ile geçiyor.

Gerçek aşkı yaşadınız mı hiç?

Elbette...

Nasıl bir Aşıksınız?

Bilemiyorum ki.., Düşünceli bir aşığımdır umarım, genellikle kıskanç biri değilimdir ama bazen kıskanç da olabiliyorum...

Bir erkekte neler çeker sizi?

Neşeli, beni eğlendiren erkekler ilgimi çekiyor genellikle. Beraber gülüp eğlenebileceğimi düşündüğüm kişilerle olmaktan hoşlanıyorum.

Hayalperest misiniz?

Hayalperest olduğum söylenemez ama hayal kurmayı severim elbette. Hayal güzel bir şey... İnsanın hayatını renklendiriyor.

‘İnsan ilişkilerinde vasat biriyim’ demişsiniz bir röportajınızda. Sevmediğiniz özellikleriniz var mı?

Bu albüm üzerinde çalışırken bir yıldan fazla bir süre kendi içime kapandım ve çok az insanla diyalog içerisinde oldum. O dönemde tamamen kendi dünyamda yaşıyordum. Bu hal beni her şeye karşı biraz yabancılaştırdı ama şimdi öyle hissetmiyorum. Albüm çıkınca normal halime döndüm galiba... Gerçekten sevmediğim fazla bir özelliğim yok ama tabii ben de herkes gibi kendimi daha iyi bir hale getirmek için uğraşıyorum.

Bundan sonraki en büyük hayaliniz ne üzerine?

Gerçekleşmesini istediğim şeylerle ilgili çok fazla hayal kurmam aslında, daha çok yapmak istediğim şeyleri düşünürüm. Aslında bu da bir çeşit hayal kurma aslında Biraz dünyayı gezmek istiyorum mesela, güzel olduğunu düşündüğüm yerleri görmek istiyorum.




Marie Claire - Duygu Hamdioğlu
Fotoğraflar: Emre Güven







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder